Reklam ajansları dikkat, sizi kandıranlar var!

Bu benim başlığım değil. Gazeteport’ta, Yavuz Semerci bugünkü yazısının başlığını böyle atmış. İşte Yazuz Semerci’nin yazısı aşağıdaki gibi başlıyor:

“Öncelikle belirtmeliyim. Bu diziye başlamamıza yol açan (anlatacağız) birkaç olay yaşadık. Bizi şaşırtan, üzen gelişmeler üzerine konuyu topluca incelemeye karar verdik.
İnternet üzerinden habercilik yapan Gazeteport son 4 aydır okuyucu ile buluşuyor. Henüz tanıtım kampanyasına başlamadık. Buna rağmen şimdiden 20 bin aktif abonesi olan, günlük 40 bin kişinin ziyaret ettiği bir internet gazetesi olduk. Elbette amacımız kısa süre içinde 100 binin üzerine çıkmak. Bir yandan bağımsız bir gazetecilik yapmak, diğer yandan internet reklam pastasından hak ettiğimiz yeri almak için mücadele ederken, bu piyasada kurulan ve manupülasyona açık yapının deşifre edilmesini de görevlerimiz arasında saydık.
Gördük ki, ortada birbirleriyle ilişkisi olan (ama ilişkileri yokmuş gibi davranan) bazı şirketler var ve bunlar reklam verenler ile reklam ajanslarını kendi çıkarları doğrultusunda kandırıyor… Bu sistemden nemalanan veya bu sisteme başkaldıramadığı için boyun eğen pek çok internet yayıncısı var. Onları suçlamıyoruz.
Ancak görevi kamuoyunu doğrudan yana bilgilendirmek olan Gazeteport, sistemin ağababaları tarafından yapılan “sessiz kalın, reklam verenlerde güvensizlik yaratmayın” çağrısına bu diziyi başlatarak yanıt veriyor.
Elbette olaylar, kişiler ve kurulan şirketler bu dizide yer alacak. Ve şundan emin olun ki, bu diziyi pek çok internet sitesi kullanmayacak. Yalnız kalacağız. Buna rağmen reklam verenlerin kandırılmasına yönelik kurulmuş sistem ile mücadelemiz sürecek.
Suya attığımız taşın halka halka gerekli yerlere ulaşacağına yine de eminiz.
Doğruyu cesaretle söyleyenlerin sonunda savaşı kazandıklarını biliyoruz…

SİSTEM NASIL İŞLİYOR?
Önce reklam şirketlerinden başlayalım.

Alt alta sıralıyorum:
ADD Medya, All Media, Altıncı Duyu, Carat, RPM Radar, MediaTeam, Mindshare, Universal Mccann, Veritas, Zenith, Media Max, Media Com, OMD, Starcom, Mediaedge.cia ve şu anda aklıma gelmeyen Türkiye’nin sayılı reklam ajansları…
Bu ajansların çoğu dünya kalitesinde hizmet veriyor. Ama hangi alanda?…” Yazının devamı…

Yazının devamını Gazeteport’ta okumak için tıklayın.

Bu yazının devamı yarın gelecekmiş, umarım devamında açıklananlar, ülkemizde Internet’te reklam yapan kurumların gözünün biraz olsun açılmasına yardım eder.

Yazının devamını bekliyorum, ondan sonra ben de bu konuda yorumlarımı yapacağım.

TV İzleyicilerinin Haklarını Kim Koruyacak?

Hazırladınız çayınızı ve geçtiniz televizyonun karşısına sevdiğiniz dizinin son bölümünü izlemek üzere. İşte bu andan itibaren ne seyredeceğinizi kimse bilemez, şunlarla karşılaşabilirsiniz:

Komşu kanaldaki maç yayını sebebiyle;
– Diziniz yayından kaldırılıp, yerine defalarca izlediğiniz bir film gelmiştir, veya,
– Dizinin bir önceki bölümü tekrar yayına girmiştir, veya,
– Dizinin “özel bölüm” adı altında, geçmişte olanları özetleyen bir bölümü yayına girmiştir, veya,
– Maç bitiş saatine kadar dizinizin yayını ertelenmiştir.

Bu değişikliği önceden öğrenme ihtimaliniz de sıfıra yakındır, çünkü kanallar, izlenme oranının düşeceği korkusu ile, bu konudaki açıklamayı ya hiç yapmazlar, ya da, yayın saatinde, altta kayan bant ile “Sevdiğiniz dizinizin eski bölümlerinden kırptığımız özel bölümü size hayırlı olsun…” tarzında bir yazı ile durumu geçiştirirler.

Ama uyanık dizi izleyicileri bu duruma önceden hazırlıklıdırlar, onlar rakip kanalların da yayın akışını takip ederek, maç v.b. yayını durumlarında dizilerinden ümidi keserler, ama yine de her ihtimale karşı ekran karşısına geçip beklemekten de geri kalmazlar. Muhtemelen de, kendilerini eski bölümleri izlerken sohbete dalmış bulurlar bir süre sonra.

Söylediklerim elbette bütün kanallar için geçerli değil, bazı seviyeli ve izleyicisine saygılı kanallar buı konuda daha titiz davranabiliyorlar.

Peki biz izleyicileri kim koruyacak bu kandırmacadan? RTÜK mü, yoksa Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun mu? TV kanalları ile, izleyicileri arasında bir para alışverişi olmadığı için, bu durum Tüketicinin Korunması kapsamına girmeyecektir. Çünkü, TV kanallarının müşterisi biz izleyiciler deği, reklam verenlerdir. Dolayısı ile sanırım bu konuda görev RTÜK’e düşecek. RTÜK Yasası’na baktığımda, yayın ilkeleri arasında, yayın akışının ilan edildiği gibi gerçekleştirilmemesine yönelik bir yaptırım göremedim, belki de benim gözümden kaçtı.

TV kanallarının işi zor, bir taraftan reklamları RTÜK Yasasına uygun olarak yayınlayacaksın, diğer taraftan izleyiciyi memnun etmeye çalışacaksın, diğer taraftan da bu işten para kazanmaya çalışacaksın. Öngörülmesi zor olan sebeplerden dolayı yayın akışının değiştirilmesine bir şey demek zor, ama umursamazlık, saygısızlık ve haksız çıkar elde edilmesi amacı ile, bilinçli olarak gerçekleştirilen değişikliklere karşı daha iyi düzenleme veya kanuni uygulama yapılması gerekmekte gibi geliyor bana.

Siz ne dersiniz?

Web 1, Web 2, Web 3…

Web 2.0 denildiğinde artık çoğunluğun kafasında bir şeyler canlanıyor ve bir anlam ifade ediyor. Web 2.0, ilk versiyonundan webin kullanımı ile ilgili hem teknik, hem de felsefi farklılıklar içermekteydi. Web 2.0 ile, ilk versiyondaki merkeziyetçi ve denetlenen yapı, merkezden uzaklaşmakta ve denetim de artık daha çok kullanıcıların eline geçmekteydi. İlk olarak 2004 yılında O’Reilly Media Web 2.0 konferansında kullanılan terim, terimi ilk kullanan kişi olan Tim O’Reilly’nin ifadesi ile “bilgisayar endüstrisinde Internet’in bir platform olarak kullanılması ve bu platformdaki başarının kurallarının anlaşılmaya çalışılmasından kaynaklanan bir devrim”di.

Ben webin gerçek değerinin 2.0 versiyonu ile çok daha fazla ortaya çıktığına inanıyorum. Webdeki içeriğin, kullanıcılar tarafından yorumlanabilir ve değiştirilebilir hale gelmesi ile, bilginin tek merkezden oluşturulduğu bir yapı ile ulaşılamayacak bir bilgi çeşitliliği ve iletişim etkinliğine ulaşılmış oldu. Web 2.0 dönemine çok iyi bir örnek olarak Wikipedia verilebilir. Milyonlarca kişinin içeriğine katkıda bulunduğu canlı içerik ancak bu şekilde meydana çıkabilirdi.

Web 3.0 neler getirmekte?
2006 yılı içinde kullanılmaya başlayan Web 3.0 terimi ise, webin bir sonraki fazında yaşayacaklarımızı daha iyi anlamamıza olanak tanımakta. Web 3.0’da webin kendisinin bir veritabanına dönüşerek, farklı uygulamalar tarafından bilginin kolayca paylaşılabilmesi, yapay zeka teknolojilerinin bilgi oluşturma ve yorumlama amacı ile kullanılması, semantik web ve 3 boyutlu web kavramlarından bahsedilmekte.

Webin kendisinin bir veritabanın dönüşmesi, günümüzdeki XML benzeri uygulamalar ile, webdeki içeriğin sorgulanabilir hale gelmesi ile mümkün olmakta. Yeni geliştirilen standartlaştırılmış sorgulama teknolojileri ile, bu alandaki entegrasyon ve kullanılabilirliğin gittikçe artması öngörülmekte. Gelecekte webdeki bilgilerin yapay zeka araçları ile yorumlanarak, faydalı bilgilere ulaşılması yaygınlaşacak. Örneğin, webin analizi ile farklı ürünlerle ilgili satış tahminlerinde bulunma veya sosyal tahminlerde bulunmak şimdi bile gerçekleştirilebilen uygulamalar. Semantik web terimi ise, webdeki bilginin, farklı sistemler tarafından, anlamları yorumlanarak ele alınabilmesi ve işlenebilmesini ifade etmek amacı ile kullanılmakta. Semantik web vizyonu gerçekleştiğinde Google’a (veya o zamanki geçerli arama motoruna) “Uçak bileti almak istiyorum, İstanbul-ankara gidiş dönüş, 17-19 Haziran 2007, en ucuz bilet” yazarak sorguladığınızda, sizin için bu konudaki servisleri sorgulayarak, en uygun seçeneği önünüze getirebilecek. Bu vizyon, şu anda yaptığımız “ara-bul-incele-en uygununa karar ver-satın al” döngüsünün, “ara-en uygununu satın al” şeklinde kısalmasına, ve aradaki bütün aşamaların, akıllı sistemler tarafından gerçekleştirilmesine olanak tanıyacak.

Bu gelişmeler, Internet’te pazarlama alanında da önemli değişikliklere sebep olacak. Öncelikle, mikro düzeyde pazarlama aktivitelerinin gittikçe daha fazla önem kazanacağını düşünüyorum. Semantik webin yaygınlaşması ile, farklı platform ve mecralardaki bilginin yorumlanması ve bu yorumlanan bilgiye göre pazarlama aktivitelerinin gerçekleştirilmesi mümkün olacak. Böylece günümüzde reklam dünyasında pazar payı hızla yükselen Google Adwords ve Google Adsense benzeri gelişmiş uygulamalar çok farklı şekillerde karşımıza çıkmaya başlayacaklar. Ayrıca, satın alma sürecinde kullanılacak yapay zeka uygulamaları ile, günlük satın alma işlemlerinin çoğunun artık makineler tarafından gerçekleştirilmesi, bir çok sektördeki rekabetin farklı bir boyuta taşınmasına sebep olacak. Yani, Web 3.0, bir taraftan yeni pazarlama olanakları sunarken, diğer taraftan mevcut rekabetin de daha yoğunlaşmasına katkıda bulunacak.

Reklam Mecralarının Vosvos’u: Internet


Hitler zamanında Alman otomotiv şirketlerinden 1000 Mark’ın altında fiyatla satılabilecek bir otomobil tasarlamalarını istediğinde, pek çoğu bunun mümkün olamayacağını düşünmüştü. Hitler’in verdiği gereksinimler basitti, 990 Mark’a satılabilmeli, 2 yetişkin ve 3 çocuğu 100 Km/s hıza ulaştırarak taşıyabilecek güce sahip olmalıydı. 990 Mark, o zaman küçük bir motosikletin fiyatına eşitti. Hitler’in hayali, her Alman ailesinin bir otomobile sahip olmasıydı. İşte bu hayal, belki de şu anda otomobil dünyasında Alman üreticilerinin geldiği prestijli noktanın en önemli sebebiydi.

Ferdinand Porsche, bu konuda iddialıydı. Zaten Hitler’in bu konudaki talebi gelmeden önce de, düşük maliyetli bir otomobil için fikirleri vardı. Ama, Hitler’in desteği ile, Ferdinand Porsche’un fikirleri gerçeğe dönüşecekti. Yaptığı tasarım, otomobilin maliyetini düşüren pek çok özelliği bir araya getirmekteydi. Hava soğutmalı (radyatörden tasarruf için), arkada, tekerleklere yakın bir motor (şaft ve benzeri mekanik parça maliyetlerini önlemek için) ve amortisör içermeyen çok basit bir süspansiyon sistemi. Sonuçta, 30’lu yıllardan bu yana, milyonlarca adette üretilen bir efsane doğmuştu: Volkswagen Kaplumbağa, veya, Vosvos.

Küçük Büyük Reklamcılık: Internet Reklamcılığı
Internet ve Web’in ilk yıllarında marjinal bir reklam mecrası olarak kabul edilen bu alan, günümüzde her ölçekte kurumun, hemen hemen her ölçek ve amaçta reklam kampanyası düzenleyebileceği bir özelliğe ve hacme ulaştı.

Ancak bu yeni dönemdeki en önemli gelişme, her zaman reklam bütçesi olan ve mecra seçmekte zorlanmayan büyük şirketlerden ziyade, küçük ve orta ölçekli şirketlere daha önce hayal edemeyecekleri bir tanıtım imkanı sunması oldu.

Küçük Özellik: Her bütçeye göre reklam
Düşünün, Antalya’daki bir pansiyonun, yurtdışındaki potansiyel müşterilerine ulaşması geçmişte mümkün müydü? En basit şekilde düşünürsek, hangi ülkede, hangi dergiye reklam verecektiniz? Hangi vizyonla, hangi bütçeyle bu reklamı verecektiniz? Tek şansınız, sizi rastlantı eseri keşfeden turistlerin, kulaktan kulağa sizi tanıtmasıydı. Ama şimdi düşündüğünüzde, aynı pansiyonun, arama motorlarında, sadece Antalya bölgesinde konaklama arayanlara reklamını göstermesi, hem de istediği bütçe, istediği dille ve ülkede bu reklamı gerçekleştirmesi mümkün. Herhangi normal zeka seviyesine sahip bir insanın, bunu yapmasını engelleyecek hiçbir şey yok! Kısacası, Antalya’lı bu küçük pansiyon, yakınındaki uluslararası otel zinciriyle bile rekabet etme imkanına sahip olmakta. Bu örneği her alanda ve sektörde çoğaltmak mümkün.

Büyük özellikler: Ölçülebilirlik ve ölçeklenebilirlik
Internet reklamlarının, özellikle arama motoru reklamlarının en güzel yanlarından biri de, farklı kampanya senaryolarını, küçük bütçelerle deneyerek, içlerinden en başarılı olanlarını büyütme şansını size vermeleri. Günlük bütçesi 10 YTL olan bir kampanyayı, milyon YTL’lik bir kampanyaya dönüştürmek için yapmanız gereken tek şey, web arayüzünden bütçe değerinizi arttırmak. Üstelik bunun sonucundaki geri dönüş oranından da emin olmanın rahatlığı ile bunu gerçekleştirebilirsiniz. Geleneksel mecralarda, böyle bir test çalışmasını yapmanın ve ölçeklendirmenin, zaman ve para maliyetini bununla karşılaştırmak mümkün olmayacaktır sanırım.

Evet, Internet reklamları, mevcut bütçenizle, sizi hedefinize hızla ulaştırmakta; bu Vosvos değil de nedir sizce :-)?

Not: Bu yazı Mediathink dergisinin son sayısında yayınlanmıştır.

CPM ve Banner, CPC ve Anahtar Kelimeye Karşı!

Internet reklamcılığı uzun yıllar boyunca “banner” reklamlarının “CPM” bazlı satışı ile işledi*. Bu sistemde, reklamlar genellikle web sitelerindeki belirli boyutlardaki grafik reklam alanlarının, CPM bazında satışı ile pazarlanmaktaydı. Bu alanlarda kullanılan görseller ise, genellikle “banner” olarak adlandırılmaktaydı. CPM (cost per mille), reklamın 1000 defa yayınlanmasının maliyetiydi, “banner” ise en sık kullanılan boyutu ile 468 X 60 boyutundaki grafik reklama verilen isimdi.

2000 çöküşü CPC’nin ortaya çıkışı!
Ancak 2000 yılında Internet dünyasındaki beklenmedik global çöküş, o güne kadar çok iyimser ve yüksek beklentiye sahip bu mecra ve sektörün, birden bire inanılmaz oranda küçülmesine sebep oldu. Bu dönem, hem Internet reklam mecralarının, hem de reklamverenlerin bir çoğunun ortadan kaybolduğu bir dönem olmuştu. Geride kalan reklamveren adayları ise, yapacakları pazarlama harcamaları konusunda artık çok daha ihtiyatlıydılar. O güne kadar pek de sorgulanmayan CPM ve banner reklamcılığı, zor bir dönem yaşamaktaydı.

CPC: Performansa dayalı reklamcılık
İşte tam bu yılda, henüz daha 2 yıllık bilinen mazisi olan Google, reklamverenlere Adwords reklam sistemini sunmaya başladı. Adwords’ün getirdiği en büyük yenilik, reklam satışının, performansa dayalı bir yöntemle gerçekleştiriliyor olmasıydı. Yani, reklamverenler, sadece reklamlarına tıklandığı ve sitelerine bu yolla ziyaretçiler geldiği taktirde ücret ödeyeceklerdi. Bu yöntem, o güne kadar neredeyse sadece CPM bazında, yani reklamın görüntülenme sayısına göre satış gerçekleştiren mecralara göre çok önemli bir değişiklikti. Adwords’ün getirdiği ikinci büyük yenilik ise, reklam bütçesi için bir alt limit zorunluluğu olmamasıydı. Bu ikinci özellik de, her ölçekte reklamverenin bu mecraya girişini kolaylaştırması ile, önemli bir bariyeri indirmişti.

Sihirli anda gerçekleşen reklamcılık : Arama Motoru Reklamcılığı
Google’ın gerçekleştirdiği Adwords sistemi, bu arama motorunu her gün kullanan milyonlarca kişinin ihtiyaçlarını, reklamverenlerin sunduğu değerle eşleştirmekteydi. Kullanıcılara görüntülenen reklamlar, kullanıcıların arama yaptıkları kelimelere göre belirlenmekteydi. Hatta bir çok arama motoru kullanıcısı bu reklamların, reklam olduğunun bile pek fazla farkında değildi, çünkü reklamlar tam da ihtiyaçları olduğu anda karşılarına gelmekte ve ihtiyaçlarını karşılamaktaydı. İşte müşterinin ihtiyacının belirdiği bu sihirli anda sunulan reklamlar da artık bildiğimiz reklamdan çok daha farklı nitelikteydi. Anahtar kelimelerse, bu sistemde baş roldeydi.

Banner ve CPM ölmedi!
Yukarıda anlatılanlar, bazılarına banner ve CPM reklamcılığının sonunun geldiğini düşündürebilir. Ancak, aslında durum pek de öyle değil. Evet, banner ve CPM belki kendine eskisi kadar güvenemiyor ve başrolü paylaşmak zorunda kalıyorlar, ama Internet reklamcılığının geldiği noktada her iki sistem de önemli ve birbirinden farklı roller üstlenmiş durumdalar.

Branding için banner, satış için CPC/anahtar kelime!
Arama motorlarında, anahtar kelimelere dayalı yapılan metin bazlı reklamcılık, özellikle çevrimiçi satış gerçekleştiren kurumlar için ölçülebilir sonuçlar sunan ve bu sebeple çok fazla tercih edilen bir uygulama oldu. Ancak, bu modelin de önemli bir eksiği var: bu modelde reklamlar kullanıcıya sadece ilgili konuda bir arama yaptıklarında görüntüleniyor, yani ihtiyaç durumunda. Bu durum, yeni bir ihtiyaç yaratmayı amaçlayan, direkt satış bazlı olmayan, görsel zenginlik gerektiren ve genel bilinirlik amaçlayan kampanyaların bu yöntemle yayınına pek imkan tanımıyor. Örnek olarak, televizyon ve radyoda önemli bir branding kampanyasını yoğun şekilde gerçekleştiren ve en kısa sürede, Internet’te en yüksek erişimiamaçlayan reklamverenler için banner ve diğer görsel reklamcılık yöntemleri hala değerini korumakta.

Ölçülebiliyorum, öyleyse varım!
Aslında Internet reklamcılığında önümüzdeki dönemde belirleyici konu, format ve satış modellerinin yanında, ölçülebilirlik alanında kimin daha fazla imkan sunduğu ile ilgili olacak. Google’ın Adwords sistemi, tıklama başı ücretlendirme ve gelişmiş kelime bazlı görüntüleme özelliklerinin yanında, reklam yatırımı yapan kurumun, yatırımının geri dönüşünü çok iyi şekilde ölçüp, geliştirebilmesine olanak tanımakta. Buna karşılık banner reklamlarını sunan mecralar ise, ölçülebilirlik konusunda sınırlı olanakları müşterilerine sunmaktalar. Her türlü reklam yatırımının dönüşünün çok daha dikkatle izlendiği günümüzde, banner ve CPM modelini kullanan mecraların, reklamverenlere daha esnek satış modelleri ve ölçülebilirlik sunmadaki başarıları, şartlar eşit olduğunda tercih edilmelerini sağlayacak anahtar etkenlerden olacak.

*Açıklamalar:
CPM: Cost Per Mille, Bin Yayın Maliyeti.
CPC: Cost Per Click, Tıklama Başı Maliyet.
Banner: Grafik bant reklam, standart banner ölçüsü 468X60 pikseldir, ancak farklı boyutlardaki görsel uygulamalar da genel olarak “banner” olarak tanımlanmaktadır. Bu metinde banner terimi, Internet’te şu anda kullanılan ve geleneksel anlamdaki banner’ın çok daha ilerisinde imkanlar sunan grafik/görsel tabanlı reklamcılığı genel olarak tanımlamak amacı ile kullanılmıştır. Banner ve CPM terimlerinin Türkçe’de yaygın karşılıklarının olmamasından dolayı, bu yazıda yazar sektörün dilinde yaygın olarak kullanılan İngilizce asıllı bu terimleri kullanmıştır. Aslında CPC modeli, banner reklamcılığına uygulanabilir (ve hatta sınırlı da olsa uygulanır) olsa da, Internet’teki görsel reklamcılık hala CPM satış modelini yoğun şekilde kullanmayı tercih ettiği için, bu yazıda banner ve CPM modelleri birlikte anılmaktadır.

Not: Bu yazı daha önce Mediathink dergisinde yayınlanmıştır.

iPhone için kapıda kamp kuranlar…

Evet, sonunda oldu. Bir çok Apple ve iPod hayranının çıkmasını dört gözle beklediği iPhone geçtiğimiz gün piyasaya sunuldu. Bu arada tabii ki bu tip cihazların her lansmanında olduğu gibi mağaza kapılarında, günler öncesinden kamp kuranlar oldu, çünkü bu cihaza ilk sahip olmak, daha doğrusu mağazada tükenmeden sahip olmak isteyenler işlerini garantiye almak istemişlerdi.

Bu arada Gizmodo’da bir haber dikkatimi çekti (buradan bakın), bu yüksek talebe rağmen ve mağaza önlerindeki kuyruklar yok olduktan sonra da, mağaza stokları tükenmemişti. İşte ben buna gerçek başarı derim. Çünkü Steve Jobs bu sefer sadece pazarlama konusunda değil, lojistik konusunda da başarılı bir uygulama gerçekleştirerek, mağazalarına yeterli sayıda ürünü sevk ettikten sonra lansmanı gerçekleştirmişti.

Apple’ı ve Steve beyi burada tebrik etmek lazım.

Peki acaba bu ürünler için kapılarda kamp kuran arkadaşlar ne hissetmişlerdir, merak ediyorum 🙂

Çocuklara yönelik reklamlar


Geçtiğimiz gün “Biri Bana Anlatsın” programının bir tekrar bölümünü izlerken, reklamlarda çocuk kullanımının etik olarak ne derecede kabul edilebilir olduğu tartışıldı ve program konuğu olan bu endüstrinin ileri gelenleri tarafından, bunun genel olarak kabul edilebilir bir uygulama olduğu fikrine ulaşıldı. Bu programı izlerken, benim de uzun süredir yazı yazmak istediğim bir konu geldi aklıma. Bu konu, çocuklara yönelik reklamlarla ilgili.

İnsanın bir çocuğu olduktan sonra, sanırım her şeyi daha farklı şekilde algılıyor, ama, bu düşünce aklıma geldikten sonra, bu kadar süre neden bu konu beni hiç rahatsız etmedi acaba diye de kendime sordum. Beni rahatsız eden durum şu: TV kanallarında çocuklara yönelik programların yapıldığı kuşaklar, sadece çocuklara yönelik hazırlanmış reklamlarla dolu; bu reklamların içeriğine baktığınızda, Barbie, Sindy, Actionman benzeri oyuncaklardan, Danino ve benzeri çocuklara yönelik yiyecek maddelerine ve fast-food gıda reklamlarına kadar değişik ürünler yer almakta. İlk bakışta ne var bunda diye düşünebileceğiniz bu durum, inanılmaz bir tehlikeyi içinde barındırmakta. Çünkü bu reklamların çoğu, 10 yaşının altında, doğru ile yanlışı ayırt etme yetisi yeterince gelişmemiş çocuklara yönelik. Bu reklamlar, çocuklarımızı oyalansın diye önüne bıraktığımız ekranda süreki şekilde dönmekte ve bu çocukların beyinlerine işlenmekteler.

Araştırma sonuçları ne diyor?
Bu konuda acaba araştırma yapılmış mıdır diye aklıma geldi, hemen Internet’te bir arama yaptım. Sonuçta da, APA’nın (American Pyschological Association) yaptığı bir araştırmaya ulaştım. Araştırma, ilk anda akla gelebilecek şüpheleri doğrular nitelikte. Araştırmacılar, küçük çocukların, yetişkinlerden farklı olarak, reklamlarda verilen mesajların, aslında bir ürünün satışını arttırmak amacıyla yapılmış olduğunu algılayamadıklarını ve verilen mesajları gerçek olarak algıladıklarını tespit etmişler. İlgili yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

Araştırmacılar, bu gibi reklamlar sonucunda, çocukların beslenme alışkanlıklarının, reklamı yapılan ürünler lehinde değiştiğini ve ABD’deki obezitenin önemli kaynaklarından birinin de, çocukların bu şekilde değişen beslenme tercihlerinden kaynaklandığı yorumunu da yapmışlar.

Araştırmada daha farklı detaylar da var, ancak, bu araştırmayı yapanların ulaştığı sonuç şu: 8 yaşının altındaki çocuklara yönelik reklamlar ya yasaklanmalı, ya da çok sıkı denetim altına alınmalı.

Yasal düzenleme zorunlu!
Bir pazarlamacı olarak, reklamın gücünün, özellikle de TV reklamının gücünün farkında bir insanım. Bu reklamların, çocuklar üzerindeki etkisi ise, bizim üzerimizdeki etkilerimizden çok farklı. Siz kendinizi düşünün, karar verme yetisine sahip bir insan olmanıza rağmen, bazı reklamların büyüsüne kapılıp, gerçekçi olmayan satınalma kararları vermiyor musunuz? Bir de çocuklarınızın bu reklamların sonucunda ne derecede etki altında kalabileceklerini düşünün.

Bence bu konuda aşağıdaki düzenlemeler yapılmalı:

– Belli bir yaşın altındaki çocuklara yönelik reklamlar tamamen yasaklanmalı.
– Küçük çocuklara yönelik yayın kuşaklarında, reklam yayını tamamen yasaklanmalı (sponsorluk dahil).
– Küçük çocuklara yönelik ürünlerin reklamlarının yayını, bu ürünlerin büyüklere yönelik pazarlaması amaçlanıyor olsa bile sıkı kontrole tabi olmalı.
– Çocukların TV izleme ihtimalinin yüksek olduğu yayın dönemlerindeki reklamların
yayını sıkı kontrole tabi olmalı.

Yasaklayan ülkeler var.
Bazı ülkeler, bu konuda adım atmış durumdalar, örnek olarak Norveç ve İsveç, 12 yaşının altındaki çocuklara yönelik reklamları ve çocuk program kuşaklarındaki reklamları yasaklamış durumdalar. Ayrıca, Danimarka, Finlandiya, Norveç ve İsveç, çocuklara yönelik programlarda sponsorluk kullanılmasını yasaklamış durumdalar.

Benim araştırma souçlarıma göre, ABD’de bu konu net bir düzenleme yok, AB’de ise düzenlemeler yapılması gündeme gelmiş durumda.

Bu konu bence çok da tartışılacak bir konu değil, zararlar çok açık, fazla araştırma yapıp bilimsel kanıt bulmaya da gerek yok. Eğer çocuklarımızın sağlıklı gelişimini istiyorsak, mutlaka en kısa sürede bu konuda yasal düzenleme yapmalı ve kontrol mekanizması kurmalıyız.

İlgili bağlantılar:
TELEVISION ADVERTISING LEADS TO UNHEALTHY HABITS IN CHILDREN
European Union To Consider Ban On TV Commercials Targeting Kids
EU Considers Banning Junk Food Ads
Junk food ads aggravate EU child obesity problem
No more Mars bar ads for children

Microsoft da hata yapar mı?

Windows’un en son sürümü Vista, daha önceki Windows sürümleri kadar heyecan yaratmamışa benziyor. Satışlar beklenenin altında seyrederken, Microsoft CEO’su Steve Ballmer, bu konuda biraz da yazılım korsancılığına suç atarak, korsan kopyalara karşı tedbirleri arttıracaklarını ifade ettmiş. Bkz.: Steve Ballmer vs. Vista Pirates

Acaba gerçekten de kopya versiyonlar bu konuda rol oynuyor mu? Şüphesiz belli bir oranda etkisi vardır. Geçmişte Internet erişim kapasitelerinin sınırlı olması dolayısı ile dosya paylaşımı günümüzde olduğu kadar kolay gerçekleştirilemiyordu. Ayrıca P2P servisler v.b. bu işlerin çok daha kolay yapılabilmesine olanak tanımakta. Dolayısıyla, yeni her türlü yazılımın kopyalanarak paylaşıldığı Internet ortamında, bence Vista da bundan payını almaktadır.

Ama bunun oranının satışları aşırı derecede etkileyecek kadar yüksek olduğunu zannetmiyorum. Eskiden yasal bir Windows kopyasını satın alarak kullananların, sadece mecburiyetten dolayı bu ürüne para verdiklerini düşünmek pek de mantıklı değil.

Windows Vista satınalınabilir bir ürün mü?
Vista ile Windows daha zor satınalınabilir bir ürün haline geldi. Bunun bence bir kaç nedeni var:

Ürün çeşitliliği: Windows Vista, hiç olmadığı kadar farklı sayıda versiyona sahip. Bu iyi bir özellik gibi düşünülebilir belki ama, satınalma kararının verilmesini zorlaştıran bir etken. Tüketicinin, satınalmadan önce, her versiyonun özelliklerini öğrenip, ondan sonra kendisine hangisinin daha uygun olduğunu anlamak için kafa yorması gerekiyor. Ama her durumda, yine de müşterinin kafasında “acaba doğru versiyonu mu aldım?” gibi bir soru işareti kalması muhtemel. Halbuki eskiden bu iş çok kolaydı, ev için Home Edition, iş için Professional Edition.
Fiyat: Windows artık hiç olmadığı kadar yüksek fiyatlara satılıyor. Her ne kadar ev kullanımına yönelik versiyonların fiyatı düşük gözükse de, biraz daha fazla bir şeyler istemeye başladığınızda fiyat 495 USD’ye kadar çıkmakta. Kısacası, XP’den Vista’ya geçtiğinize değecek bir şeyler için, ciddi fark ödemeniz gerekmekte.
– Yeterli Yenilik Olmaması: Ben Vista’ya geçeceksem, sadece 3 boyutlu arayüz kullanmak için geçmemeliyim diye düşünüyorum. Gelişmiş güvenlik v.s. de zaten günümüz işletim sisteminde olması gereken temel özellikler. Bence tek önemli yenilik, Media Center’in belli verisyonlara dahil edilmesi olmuş. Kısacası, Vista bende yükseltme isteği yaratmakta zorlanıyor.
– Donanım yükseltme gerekliliği: Mevcut bilgisayarınızın Vista’yı verimli çalıştırmama ihtimali çok yüksek. Sadece Vista için yeni bir bilgisayara geçmek, kullanıcılar için zorlu bir dönem ve gereksiz maliyet anlamına gelmekte.

Yeni satışlar OEM yolu ile ve fanatiklere olacak
Ortalama kullanıcılara Türkiye’de kutulu Vista satışının eskiye göre düşük oranda kalacağını tahmin ediyorum. Satılacak ürünlerin çoğu yeni bilgisayar satışları ile gerçekleşecektir. Vista’nın yüksek donanım ihtiyacı, bir çok kullanıcının bir sonraki bilgisayar satın alma dönemine kadar Vista’ya geçmemesine sebep olabilir. Bir de fanatikler kutulu üst versiyonlar alacaklardır.

Yeterince rekabetçi değil!
Bence Microsoft, yeni gelir yaratma kaygısı ile, müşterilerinin ne isteyebileceğini gözden kaçırmış gözüküyor. Geçmişteki başarılı lansman kampanyalarının devam edeceği düşüncesi ve iyimserliği ile, ceplerden biraz daha fazla para alabilmenin yolu aranıyor. İşe yarayan her şeyin bedelinin ödenmesi gerektiğine inanıyorum ve destekliyorum, ama, acaba Vista bunu hak ediyor mu diye sormadan da geçemiyorum. Açık kaynak kodlu rakipleri her geçen gün masaüstünde daha başarılı adımlar atarken, Windows’un daha rekabetçi fiyat ve ürün stratejisi ile piyasadaki varlığını devam ettirmesi akıllıca olacaktı.

Sanırım Vista en çok donanım üreticilerine fayda sağlayacak 🙂

İlgili bağlantılar:
Kopya Windows Kullananlar İçin 20 Şubat Son Gün!

Arama motoru optimizasyonu neden sizin için önemli?

Web sitenizi yaptıktan (veya yaptırttıktan) sonra, Internet ortamındaki tanıtım ve diğer çalışmalarınız ile ilgili ilk adımı atmış oluyorsunuz. Ancak, sadece web sitenizin üretilerek, Internet üzerinde yer almaya başlaması, bu konuda yapabileceklerinizin çok küçük bir parçasını oluşturuyor.

Web siteleri, mevcut müşterilerinize verdiğiniz hizmet kalitesini yükseltmede, operasyonel maliyetlerinizi düşürmede önemli rol oynamaktalar. Ama aynı zamanda, yeni müşteri kazanmanız için de önemli bir tanıtım ve satış kanalı fonskiyonuna sahipler. Tabi bunu gerçekleştirebilmeniz için de, web sitenize mevcut müşterilerinizin dışında ve mümkünse sizin hedef kitlenizden oluşan bir trafik yaratmanız gerekmekte.

Web sitenizin trafiğini arttırmanın bir çok yolu var. Mesela,

– internet’te web sitenizin reklamını yapmak,
– web sitenizin reklamını başka mecralarda yapmak,
– diğer mecralardaki reklamlarınızda web sitenizin adresine yer vermek,
– web adresinizi basılı dokümalarda kullanmak,
– tanıdıklarınıza web sitenizden bahsetmek
– başka web sitelerinde linkinizin yayınlanmasını sağlamaya çalışmak
– …

Bu yöntemlerin hepsi de işe yarayacaktır, ancak her birinin maliyeti ve getirdiği sonuçlara göre değerlendirdiğinizde etkinlikleri çok farklı olacaktır. Reklam yolu ile web sitenizin duyurusunu gerçekleştirmek ve trafik yaratmak, işin en kolay yolu olacaktır. Ancak, bu yöntem aynı zamanda en pahalı ve geçici yöntem olma özelliği de taşıyacaktır. Reklam için ayırdığınız kaynaklar tükendiğinde, web trafiğinize de veda etmek zorunda kalacaksınız. Üstelik, muhtemelen reklama ayırdığınız yatırım, sizin yatırımınızın geri dönüşünü sağlayacak bir trafiği sağlamayacaktır. En azından, bu yatırımı geri alamama riskiniz çok yüksek olacaktır. Bunu yanında, bahsedilen diğer yöntemlerin de etkinlikleri ve süreklilikleri tartışmalıdır.

Webde trafiğin ana kaynakları: Arama Motorları
Artık web trafiğinin büyük bir bölümü Google, Yahoo, MSN gibi arama motorları tarafından oluşturulmakta. Bunun nedeni, kişilerin aradıkları konudaki web adresini tam olarak bilmedikleri zaman aradıklarını bulmak için ilk çıkış noktalarının bu arama motorları olması. Ben danışmanlığını ve yönetimini yaptığım web sitelerinin trafik istatistiklerine baktığımda, toplam trafiklerinin en az %50’si ile %90’ı arasındaki bir trafiğin arama motorlarından kaynaklandığını görmekteyim. Sitenin konusuna ve hedef kitlesine göre değişmekle birlikte, bu sayılar, potansiyel müşterilerimizin çoğunun bize bu yolla ulaştığının önemli bir göstergesi.

Sistem nasıl çalışıyor?
Google v.b. arama motorları, kendi aralarında ufak değişiklikler gösterseler de, temelde web sitenizi belli kriterlere göre değerlendirerek, sayfalarınızda yer alan kelimelerle arama yapıldığında sonuçlarında gösterilecek şekilde indeksliyorlar. Yani web siteniz neyle ilgili ise, teorik olarak arama motorlarında da, ilgili kelimelerle indekslenmesi söz konusu. Bunun için de, “robot” adı verilen yazılımlarla, internet’teki web sitelerinde linkten linke atlayarak, buldukarı sayfaları içeriklerine göre indeksliyorlar.

Web sitenizin arama motorlarında yer almasını nasıl sağlayacaksınız?
Web siteniz, bazı durumlarda siz hiç bir şey yapmasanız bile çoğu arama motoru tarafından indekslenecektir. Ancak, bunun tam tersi bir durum da söz konusu olabilecektir, yani eğer siz bu konuda bazı temel kriterlere dikkat etmezseniz, sitenizin çok az veya hiç indekslenmemesi söz konusu olabilecektir. Ancak, eğer web siteniz sizin için stratejik bir öneme sahipse, bu konuyu şansa bırakmak, diğer yaptığınız çalışmaların etkisini olumsuz yönde etkileyecek, belki de çok önemli bir potansiyeli kaybetmenize sebep olabilecektir.

İlk 3 sayfada yoksanız, Internet’te de yoksunuz!
Üstelik, artık arama motorları tarafından indekslenmek de yeterli olmamakta. Internet kullanıcılarının kullanım alışkınlıkları incelendiğinde, herhangi bir konuda yaptıkları arama sonucunda, listelenen ilk 3 sayfadan sonraki sonuçlarla ilgilenmedikleri gözlemlenmekte. Yani, kullanıcıların %90’ından fazlası, arama sonuçlarının ilk 3 sayfasındaki linkleri ziyaret etmekte ve diğer sonuçları görüntülememekte. Bu çok dramatik bir durumu ortaya koymakta; eğer web siteniz, hedef kitlenizin arama yaptığı kelime sonuçlarında ilk 3 sayfa içinde değilse, iş yapma ihtimaliniz inanılmaz derecede düşmekte.

Nasıl ilk 3 sayfaya gireceksiniz?
Arama motoru sonuçlarında ilk 3 sayfaya girmek, çok şanslı durumlarda kendiliğinden de olabilecektir. Ama, eğer bu konuda sistemsel bir yaklaşım belirleyecekseniz, web sitenizin, müşterilerinizin ilgi alanlarına göre arama motoru sonuçlarında yer almasını sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekecektir. Günümüzde bu konu ayrı bir uzmanlık alanı olmuş durumda. Bir çok SEO (Search Engine Optimization) profesyoneli bu alanda hizmet vermekte, ucuz/pahalı bu amaca yönelik bir çok yazılım pazarlanmakta.

Arama Motoru SPAM’ine karşı dikkat!

Arama motoru optimizasyonu çalışmalarınız için, kendiniz bu konuyu araştırabileceğiniz gibi, bir profesyonelin yardımını da başvurabilirsiniz. Eğer bu konuda yeteneğiniz ve bilginiz varsa, yardımcı yazılımlarla da işinizi kolaylaştırabilirsiniz. Ancak bu çalışmaları yaparken, şunu unutmamanız gerekmekte; Google gibi arama motorları, günümüzde çok gelişmiş algoritmalar kullanarak web sitelerinin içeriğini değerlendirmekte ve indekslemekte. Dolayısı ile, yapacağınız çalışmalarda, arama motorlarını yanıltmaya yönelik (ki bu SE SPAM olarak adlandırılmakta) uygulamalar yapmanız, web sitenizin iyi indekslenmesi şöyle dursun, bu girişimini fark edilmesi durumunda, sitenizin arama motoru listesinden sürekli olarak çıkartılmasına da sebep olabilecektir. Özellikle bu konudaki yazılımları kullanırken, yanıltıcı yöntemlere başvurmadıkarından emin olmanız gerekmekte.

En iyi yöntem: Müşterinizin ihtiyacı olan bilgiyi, düzgün şekilde sunun
Arama motoru SPAM’i gerçekleştirerek, sitenizin yasaklanması tehlikesinden kurtulamanın en kolay yolu, potansiyel müşterilerin ilgi duyacakları konulardaki içeriğe, sitenize düzenli ve organize şekilde yer vermekten geçmekte. Ayrıca, arama motoru optimizasyonu konusunda bilgili bir web ajansı ile çalışmak veya bu konudaki bir uzmanın yardımını almak da, işinizi garantiye almanızı sağlayacaktır.

Reklam bağlantısı:
Markethink Arama Motoru Optimizasyonu Servisleri

Neden bizde iyi Granny yok?


Her gün elma yemeyi alışkanlık haline getirdikten sonra, aldığım elmaların da kalitesi benim için önemli olmaya başladı. Ancak, maalesef piyasada kaliteli elma bulmak genelde çok zor oluyor. Çoğunlukla iyi elmaların ithal ürünler olduğunu görüyorum. Yerli ürünler ise, genelde çok değişken kaliteye sahip…

Neden bizde iyi elma üretilemiyor diye merak ediyorum?

Gerekli durumlarda ithalat yapılmasına bir dediğim yok ama, ithal elma yemek zorunda olmak beni rahatsız ediyor. Muz gibi tropik bir meyva da değil, yoksa benim bilmediğim bir şey mi var?