Tripwolf PDF Şehir Rehberi


Diyelim ki acil bir yurtdışı seyahatine çıkacaksınız ve gittiğiniz şehre ait bir rehber alma imkanınız da yok, ne yaparsınız? Herhelde çoğumuz webdeki şehir rehberlerini araştırır, orada bulduğu bilgileri bölük, pörçüş şekilde yazıcıdan çıktı alarak yanınıza alırsınız.

İşte Tripwolf burada imdadınıza yetişiyor. Çünkü Tripwolf’da, dünyadaki binlerce şehre ait bilgileri, PDF kılavuzlar haline getirebiliyorsunuz. Oluşan rehber, basılı olarak alabileceğiniz rehberlerdeki hemen her türlü bilgiyi de içermekte. Her şeyden güzeli de, oluşturulan rehber bilgileri statik kaynak bilgileri değil, çoğu, site kullanıcılarının deneyimleri ile önerdikleri ve yorumladıkları içerikten oluşmakta. Kısacası, sosyal bir topluluğun ürettiği, çok etkileyici bir rehber karşınıza çıkıyor.

Denemek için tripwolf.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

MINE: Ortaya karışık dergi!


Time Dergi Grubu ilginç bir uygulama başlatmış. Yapılan şey, sizin ilgi alanınıza giren dergilerden derlenmiş, özel bir derginin oluşturulması. Bunun için önce www.timecmg.com/mine adresinde basit şekilde tercih ettiğiniz dergileri ve bir kaç kişsel soruyu cevaplıyorsunuz. Seçtiğiniz dergiler, Time Grubu’nun yayınladığı herhangi dergiden 5’i olmak durumunda.

Bu işlemden sonra, 2 hafta içinde, size özel içeriği ile hazırlanmış 5 adet dergi size basılı veya dijital ortamda teslim ediliyor. Üstelik bu servis ücretsiz.

Basılı mecraların kişiselleştirilmesine güzel bir örnek olmuş.

Bloglardan size özel PDF dergi yaratın!


Tabbloid servisi, takip ettiğiniz bloglardan, size düzenli olarak PDF dergiler üreterek e-posta ile gönderiyor. Yapmanız gereken, tabbloid.com adresine giderek bir hesap açmanız ve takip etmek istediğiniz blogların RSS adreslerini tanımlamanız. Bunu yaptıktan sonra, Tabbloid, sizin tercih ettiğiniz zamanlarda, favori bloglarınızdaki yazılardan oluşan bir PDF dosyasını otomatik olarak oluşturarak size e-posta ile gönderiyor.

Ben aslında blogları webden takip etmeyi tercih etsem de, hala yanında bir PDF dosyası veya kağıda basılmış bir şeyler taşımak isteyenler için ilginç bir uygulama.

Tabbloid, HP’nin sunduğu bir uygulama.

Detaylı bilgi için, tabbloid.com‘u ziyaret edin.

Kalbini sev, kırmızı giy!

Epeydir aklımda, zaman bulup yazamıyordum.

Yoğun şekilde duyurusu yapılan “Kalbini Sev, Kırımızı Giy” kampanyası ilk başta ilgimi çekmişti, ancak, ilgili kampanya sitesini ziyaret edince ilgi, şaşkınlığa bırakmıştı kendini. Neden mi? Çünkü, ilgili web sitesi ve kampanyası ünlü margarin markası “Becel” sponsorluğunda oluşturulmuştu. Türk Kardiyoloji Derneği’ninmiş izlenimi verilen web sitesi, muhtemelen tamamen Unilever (Becel markasının sahibi kurum) tarafından gerçekleştirilmiş. Site içindeki bazı bağlantılar da (mesela ana sayfada yer alan “Kalp Yaşınızı Öğrenin” bağlantısı gibi) Becel’in kendi sitelerine yönlenmekte.

Unilever ve Türk Kardiyoloji Derneği!
Ben Türk Kardiyoloji Derneği’nin, bu gibi bir pazarlama aktivitesinde kendisini kullanıldırtmasını son derece etik dışı buluyorum. “Kalbe Dost” olduğu söylenen “Becel” ürünü ile bir alıp veremediğim yok, araştırmalar bu gibi yağların, eski tip margarinlerle karşılaştırıldığında, gerçekten de “kalbe dost” olduklarını gösteriyor. Ancak, Türk Kardiyoloji Derneği’nin, dünyanın en büyük margarin üreticilerinden biri olan Unilever ile, bir şekilde ticari çıkar sağlamaya yönelik ortak çalışma yapması akılda soru işaretleri oluşturuyor. Hala “kalbe dost olmayan” bir çok margarini üretmeye ve pazarlamaya devam eden Unilever’le, Türk Kardiyoloji Derneği’nin dostluğu bence doğru değil.

Kampanya etkinliği hakkında
Etik problemi dışında, bence bu kampanyanın etkinliği de tartışılır. “Kalbini sev, kırmızı giy” sloganı ilk başta ilginç gelebilir, ancak, pratikte pek de mantıklı değil ve kimseye faydası yok. Hangi erkek sizce kalbini sevdiğini göstermek için kırmızı bir kravat takar? Veya hangi kadın günlük yaşamında kırmızı bir kıyafet ile işe gider? Kırmızı günlük giyimde uygulanması zor bir renk. Lance Armstrong’un sarı kanser bileziklerinden esinlenilmiş, ama uygulama başarısız olmuş (Bkz. livestrong.org). Bu kadar bütçe ile, ağızdan ağıza pazarlamayı tetikleyecek çok daha iyi bir konsept bulunabilir, bilgilendirici reklamlar gerçekleştirilebilirdi. Sağlık açısından kaçırılmış bir fırsat.

Kampanyanın, kimin kampanyası olduğunda kilitleniyor olay; Unilever’in mi, yoksa TKD’nin mi?

Kablo TV Rezaleti

Kablo TV frekanslarında bir kaç hafta önce yapılan değişiklik, hemen hemen bütün kanalların yerlerinin değişmesine yol açmıştı. Müşterilere doğru dürüst bir açıklama gerçekleştirilen bu değişiklik, bu şebekeye bağlı milyonlarca abonenin, popüler kanallarını TV’lerinde bulup tekrar sıralamalarına yol açmıştı.

Bu değişiklik yetmezmiş gibi, bir kaç gün önce, çoğu kanalın frekansları yine değişti. Evet, yine milyonlarca insan “acaba Cnbc-e nereye kayboldu, ATV burada değil miydi?” gibi sorular ve küfürlerle TV’lerinin ayarlarını tekrar yapmak zorunda kaldı.

Düşüncesizlik
Sadece düşüncesizlik ve umursamazlık. Hadi biz bu ayarları küfrederek de olsa yapıyoruz, ya yaşı ileri olan, TV’sindeki bu zahmetli ve zor ayarları beceremeyen onbinlerce insan ne yapıyor? Şunu yapıyor; ayarları yaptırtmak için, bu işi becerebilecek bir yakınlarının kendilerini ziyaretini bekliyorlar.

Müşteri, müşteri değil!
Evet, biz Kablo TV yetkilileri gözünde müşteri değiliz. Sadece, her ay başında paramızı ödeyen ve bunu yapmaya mecbur olduğu düşünülen insanlarız. Eğer Türksat bizim müşteri olduğumuzu düşünseydi, yaptığı değişiklikleri mecburi olanlar dışında en az seviyede tutar, bununla ilgili müşterilerini doğru dürüst bilgilendirirdi. Eğer Türksat bizim müşteri olduğumuzu düşünseydi, arada bir de olsa, yayınını yaptığı kanallar arasına izlemeye değer bir kaç kanal eklemeyi düşünürdü.

Neden uydu üzerinden yayınları takip etmiyorsun diyebilirsiniz. Şu an için tek sebebi, Kablo TV ile, aynı anda birden çok kanalı video kaydedicimde kaydedip, daha sonra izleyebilmemdir. Uydu yayınlarında ise bunu yapmak için, farklı özelliklere sahip alıcılar kullanmak gerekmekte. Yeni uydu alıcısı aldığım anda, Kablo TV aboneliğimi de hemen sonlandıracağım.

Kaldırım relasyon ve korelasyon

Yine kaldırımlarımız büyük bir hızla sökülüp, yeniden yapılmaya başlandı. Her seçim döneminde farklı tarzda kaldırımlarla yenileniyor sokaklarımız.

Merak ediyorum, acaba bu konuda bilimsel bir araştırma var mıdır: yapılan kaldırımın kalitesi ve/veya miktarı ile, belediye başkanının yeniden seçilme oranının değişim oranı arasındaki korelasyon hakkında. Türkiye’de bir bilimadamı bu konuda çalışma yapsa, sanırım şöyle konuşmalar duyabilirdik: “Abi boşver kaldırım yapmayı, baksana korelasyon negatif çıkmış, onun yerine yollara yeni asfalt yapalım, maksimum korelasyon var!”.

Şaka filan, aslında buna ciddi ihtiyaç olabilir, ben bu konuda bir çalışma yapayım, belki partinin birine satarım, ilk yapan malı götürür 🙂

CPM ne demek?

Çok basit oldu galiba 🙂 Ama bu kısaltmanın Internet reklam sektöründe yanlış kullanıldığını çok görmekteyim. İşte size Wikipedia’daki açıklama, bence gayet iyi özetliyor:

“Cost per mille (CPM), also called cost ‰ and cost per thousand (CPT), is a commonly used measurement in advertising. In Latin mille means thousand, therefore, CPM means cost per thousand. Radio, television, newspaper, magazine, Out-of-home advertising and online advertising can be purchased on the basis of what it costs to show the ad to one thousand viewers (CPM). It is used in marketing as a benchmark to calculate the relative cost of an advertising campaign or an ad message in a given medium. Rather than an absolute cost, CPM estimates the cost per 1000 views of the ad.” Tam metin için tıklayın.

Kısaca, bir reklamın, bin kişiye veya bin kere görüntülenmesinin maliyetine verilen isimdir CPM. Örneğin, bir reklam mecrasından 1.000.000 kişiye görüntülenecek reklamı, 2500 YTL’ye satın aldıysanız, CPM’iniz 2,5 YTL olacaktır.

Reklam tekliflerinde veya konuşmalarda CPM terimi aşağıdaki gibi kullanılabilmekte:

“1000 CPM için fiyatımız 5000 YTL”

Aslında burada söylenmek istenen, “1.000.000 yayın için fiyatımız 5000 YTL”dir. Yani, CPM 5 YTL olmaktadır. Veya,

“Kaç CPM yayın istiyorsunuz?”

Burada da söylenmek istenen, “Reklamınızın kaç defa yayınlanmasını istiyorsunuz”dur.

CPM’in Önemi
Bence CPM’in en önemli özelliği, farklı mecralar arasında reklam maliyetlerimizi karşılaştırmamıza olanak tanıması. Örneğin, gerçekleştireceğiniz bir kampanyanın, TV, gazete, dergi ve Internet mecralarındaki CPM değerlerini hesaplayarak, hangi kampanyanın birim maliyetinin daha makul olduğunu belirlemeniz mümkün olacaktır. Gerçi, TV ve dergi gibi geleneksel mecralarda güvenilir CPM değerleri hesaplamak, Internet’e göre biraz daha zor olmakta. Örneğin, aylık tirajı 20.000 olan dergiye, 2500 YTL ücretle reklam verdiğinizde CPM değeriniz ne olacak? Eğer her dergiyi sadece 1 kişi okuyorsa, muhtrmelen CPM’iniz 2500/20= 125 YTL olacaktır. Ama, eğer her dergiyi 5 kişi okuyorsa, CPM’iniz 25 YTL’ye düşebilecektir. Dolayısı ile, sağlıklı bir değere ulaşabilmeniz için, ilgili derginin her sayısının, ortalama olarak kaç kişi tarafından okunduğunu bilmeniz, veya tahmin etmeniz gerekecektir.

Ancak, bazı varsayımlara göre de hesaplasanız, mecralararasında genel bir karşılaştırma yapabilmek açısından CPM önemli bir veri sağlamakta. Arada çok büyük farkların oluştuğu durumlarda, sorgulama yapmanız için sizi de uyarmakta.

Her CPM eşit değildir!
CPM değerlerini karşılaştırırken, her mecranın kendi izleyicilerinin özelliklerini de dikkate almakta fayda var tabii ki. Hedef kitleniz olmayan bir mecrada, CPM ne kadar düşük olursa olsun, yaptığınız yatırımın karşılığını alamayabilirsiniz. Dolayısı ile, reklam tekliflerini değerlendirirken, sadece CPM maliyetinizi değil, aynı zamanda, ilgili mecranın sizin için ne kadar doğru bir mecra olduğunu da sorgulamak gerekmekte.

Dönüşüm olmazsa olmaz!
Bu yazımın konusu değil ama, CPM’iniz ne olursa olsun, eğer reklamınızı görenler, sizin istediğinizi yapmıyorlarsa (yani ürününüzü satın almıyorlarsa, sitenizi ziyaret etmiyorlarsa …) o zaman bir şeyleri yanlış yapıyorsunuzdur. Görseliniz kötüdür, mesajınız kötüdür, teklif ilgi çekici değildir, reklamınız doğru yerde yayınlanmamıştır v.b.

Kısaca, CPM sadece birim satın alma fiyatınızı karşılaştırmanızı sağlar, o mecranın ve/veya medyanın etkinliği ayrı bir konudur.

Bravo sinyor Fiat!


Fiat’ın yeni 500 ve Grande Punto modellerine eklediği yeni özellik, sorunlara farklı bakış açıları ile yaklaşınca, ne kadar değişik ve faydalı çözümlere ulaşılabileceğini göstermekte.

Fiat’ın EcoDrive adını verdiği sistem ile, aracınızı kulllanırken oluşan veriler (hızınız, frenleme şeklinz ve diğer kullanım özellikleriniz) araçtaki bir USB portuna bağladığınız bir hafıza kartına kaydedilmekte. Daha sonra, bu verileri Fiat’ın ilgili web sitesine yüklediğinizde, veriler analiz edilerek, yakıt tasarrufu sağlayacak öneriler verilmekte. Web sitesinde, gerçekleştirdiğiniz CO2 salınımı ve zaman içinde kullanım alışkanlıklarınızı değiştirerek, ne kadar tasarruf yaptığınız gibi bilgilere de ulaşabiliyorsunuz.

Ayrıca, web sitesinin EcoVille denilen bölümünde, sizin gibi bilgilerini yükleyen diğer Fiat kullanıcıları ile de irtibata geçerek,bir topluluk oluşturma şansınız var. Böylece, her gün büyüyen bir topluluk olarak, çevreye katkınızın ve tasarrufunuzun toplu boyutunu da görebiliyorsunuz.

Bir taşla, iki kuş!
Uygulama, hem bireyleri basit önlemlerle tasarrufa teşvik ederken, hem de sosyalleşmeyi içermesi açısından bence çok başarılı. Fiat günümüz insanının webde sosyalleşme ihtiyaç ve yönlenmesini, kendi pazarlama/ürün geliştirme amaçlarına yönelik olarak değerlendirmiş.

Ben bu fikri özellikle şu yönden sevdim: Fiat mevcut ürünlerinde yakıt tasarrufu amacı ile direkt teknolojik çözümler bulmak yerine, dolaylı olarak kullanıcı davranışlarını değiştirerek aynı sonuca gitmeyi hedeflemiş. Üstelik, bunu sosyal pazarlama ile çok iyi şekilde bir araya getirmiş. Hem daha ekonomik, hem de kullanıcıyı da işin içine çektiği için,duygusal açıdan sonuç verebilecek, uzun vadeli marka bağlılığı yaratabilecek bir uygulamaya imzaatmış.

Fiat bu basit ve etkili uygulamasından dolayı bence ‘bravo’yu hak ediyor!

Haber kaynağı: Springwise

Detaylı bilgi: Fiat Eco:Drive

Asus EEEPc 900 Mini Değerlendirme


Bir kaç aydır ikinci taşınabilir bilgisayar olarak Asus EeeePC 900 kullanıyorum. Deneyimlerimi sizlerle kısaca paylaşıyorum.

Benim kullandığım Linux Xandros versiyonu yüklü olan 20GB kapasiteli model.

İyi Yanları:
– Çok hafif ve küçük
– Ekran çözünürlüğü günlük işler için yeterli
– Çok hızlı açılıyor ve kapanıyor. Yaklaşık 10-15 sn. açılış ve kapanış süresi var. Vista’nın açılması için 6-7- dakika beklediğimi düşününce, bu bana muhteşem bir özellik olarak gözükmekte.
– Günlük işler için gerekli uygulamalar hazır olarak gelmekte.
– Güvenlik v.b. konusunda pek bir şeyi kafanıza takmanız gerekmiyor.
– Batarya süresi muhteşem olmasa da yeterli denebilir, 2-3 saat arasında kullanım mümkün.
– Touchpad hassaslığı ve büyüklüğü iyi. Çift parmakla kaydırma yapabilmek (web sayfalarını aşağı çekmek gibi) güzel bir özellik.
– 3 USB çıkışı bu boyutta bir cihaz için iyi bir özellik.
– Kablosuz bağlantı kalitesi ve hassaslığı iyi.

Kötü Yanları:
– Çok ihtiyacınız yok ama, Linux Xandros’a yeni program yüklemek çok zor ve riskli.
– Klavye çok küçük ve bazı tuşların yerleşimi çok iyi değil. Özellikle “shift” tuşunun yerine bir türlü alışamadım. Bu nedenle, hızlı yazmaya alışmış kişiler bu bilgisayarda işlerinin çok yavaşladığını görebilirler.
– Klavyedeki boşluk (space) tuşu çok hassas değil ve hızlı yazı yazarken genellikle boşlukları atlayabiliyorsunuz. Bu sadece benim bilgisayarımdaki bir sorun mu bilmiyorum.
– İşlemci Atom olmadığı için, batarya kullanım süresi muhteşem denemez.
– Kablosuz bağlantının otomatik bağlanma özelliği her zaman düzgün şekilde çalışmıyor, her seferinde bağlantıyı elle tekrar başlatmanız gerekiyor.
– Fare tuşları hassasiyeti biraz düşük, ve çok sesli çalışıyorlar.
– Bluetooth üzerinden Internet bağlantısı yapmak çok zor, ayrıca bir dongle bağlamanız ve karmaşık ayarlamalar yapmanız gerekiyor, o da becerebilirseniz.

Ne için uygun, neler yapabilirsiniz?
Bu cihazı ana iş bilgisayarı olarak konumlandırmamak lazım, fiyatına ve özelliklerine bakarak, orantılı bir beklenti içinde olmak lazım. Dolayısı, ana iş bilgisayarı olarak kesinlikle önermem, ben her zaman kullandığım diğer notebook bilgisayarımı kullanmaya devam ediyorum. Ancak, bu cihaz, tatilde ve evde ortak kullanım için çok güzel. Ev içinde, kablosuz ağ üzerinden webde dolaşmak için biçilmiş kaftan. İşte yapabilecekleriniz:

– E-posta programları yeterli, Thunderbird bu iş için bence gayet iyi.
– Skype hazır gelmekte.
– MSN benzeri anında mesajlaşmalarınız için program mevcut.
– MS Office dosyaları ile çalışabilirsiniz. OpenOffice gayet yeterli.
– DivX v.b. videolarınızı rahatça izleyebilirsiniz, ekran kalitesi oldukça iyi.
– Web’de gezmek için mükemmel.
– YouTube v.b. videoları izlemek zevkli (eğer yasaksız gününe rastlarsanız :-))
– Gmail/Hotmail ve Google Docs gibi web servislerine hızlı erişim ikonları, bu servislerden faydalananlar için kolaylık sağlamakta.

Kısaca;
Eğer beklentileriniz çok yüksek değilse, joker bir bilgisayar olarak çok iyi. Bu günlerde Atom işlemcili versiyonları da piyasaya giriyor, 6 saat civarı batarya ömrü ile alacaksanız mutlaka Atom versiyonunu düşünün derim.