Bir Arçelik macerası

Başımızdan geçen güzel bir Arçelik hikayesini sizinle paylaşmak istiyorum. Bundan sanırım 2 sene öncesiydi. Eşimin biz evlenmeden önce satın aldığı Arçelik çamaşır makinesi üstüste arıza yapmaya başlamıştı. Zaten aldığımızdan beri ufak tefek problemler çıkartmıştı ve servise gidip gelmişti ama, bu seferki arıza bir türlü çözülemiyordu. Arıza, çamaşır makinesinin su tahliyesi problemi ile başladı. İlk arızadan sonra, ücreti karşılığında su pompası değiştirildi ve biz de problemimiz çözüldü diyerek sevinirken, ikinci çamaşır yıkama girişimimizda arıza tekrar ortaya çıktı. İkinci pompa değişimi ile sonuç yine değişmedi. Artık çamaşır yıkanan günler bizim için bir heyecan ve stres kaynağıydı, “acaba bu sefer makine su boşaltmayı başarabilecek mi?” şeklinde bir korku ile işe başlanıyordu.

İşin enteresan yanı, bu makine, satın aldığımız dönemde, Arçelik’in en üst seviye ürünüydü. Ayrıca, ürünün 2,5-3 sene gibi bir sürede bu duruma gelmesi, beni çok rahatsız etmişti. Neyse, sonuç olarak üründen o kadar sıkıldık ki, artık başımızdan atmak için yol aramaya başladık. Ben de bu arada, Arçelik’e bir mektup yazarak, “servisin tamiri gerçekleştiremediğini, bu durumun kabul edilemez olduğunu ve bundan sonra Arçelik markalı bir ürünü görmek bile istemediğimi, makineyi tekrar servise gönderip, sorunla uğraşmaya devam etmektense, çöpe atmayı tercih ettiğimi” kendilerine ilettim. Açıkçası, Arçelik’ten düzgün bir yanıt da beklemiyordum, ama yine de kendimi tatmin etmek için de olsa, bu yazıyı yazmak istedim.

Aradan 1-2 gün geçtikten sonra, Arçelik Çağrı Merkezi’nden bir yetkili beni arayarak, her zaman duymaya alıştığımız “müşterilere verilen önem v.b.” gibi konulardan bahseden, ama aslında hiçbir çözüm sunmayan bir konuşma yaptı. En sonunda da makineyi tekrar servise götürmemizi bizden istedi.

Ben bunun üzerine, makineyi o akşam çöpe attım. Daha doğrusu kapıcımıza bağışladım, belki bir şekilde uğraşıp tamir ettirmeyi başarır da, işine yarar diye. Ertesi gün de gidip bir Siemens marka yeni çamaşır makinesi aldım. Bu makineyi hala problemsiz kullanıyorum.

Şürpriz gelişme!
Aradan biraz zaman gerçti ve bize çok enteresan bir haber geldi. Kapıcımız makinenin tamiri için uğraşmış ve arkadaşı olan bir servise tamir ettirmeyi başarmıştı. Makinenin o güne kadar gerçekleşen tamirlerinin başarısız olma sebebi, değiştirilen su pompasının, orjinal pompadan farklı özelliklerde olmasıymış. Bizim makine İngiltere’den ithal bir makine olduğu için, daha önce tamiri gerçekleştiren servisler, ellerindeki yerli makinelere uygun olan pompayı kullanmışlar ve tabii ki, pompa uyum sağlamamış.

Kabul edilemezler zinciri
– Öncelikle, 10 yıllık en az kullanım ömrüne göre tasarlanan bir ürünün, daha tasarım ömrünün yarısına gelmeden çıkarttığı bu problemler kabul edilemezdi.
– Ayrıca, hadi biz arızaları kabul ettik, Arçelik servisinin, soruna defalarca müdahale etmesine rağmen, çözememesi kabul edilemezdi
– Servisin bu olayı çözerken uygun pompayı kullanmaması (veya kullanması gerektiği bilincinde bile olmaması) kabul edilemezdi.
– Bütün bu problemleri yaşayan bir müşteriye, Arçelik’in düzgün bir çözüm üretememesi ve tekrar işi beceremeyen servislerine yönlendirmesi, kabul edilemezdi.
– Sık sık problem çıkarttığı bilinen, ve benim dışımda birçok müşterinin şikayet ettiği, bu ithal model ile ilgili, Arçelik’in müşterilerine bir çözüm sunmaması kabul edilemezdi.

Problem nereden kaynaklanıyor?
Arçelik gibi büyük üreticilerin genel problemi olan bir durum bence bu. Servis sebebi ile problem yaşayan bir müşteriyi, tekrar servis ile muhatap etmeye çalışmak, müşteriye küfür etmekle aynı anlamı taşıyor bence. Arçelik gibi üreticilerin, bu tip kangren olmuş durumlarda, müşteriyi “servis” döngüsünden bir şekilde çıkartmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu problemin, Arçelik’in herhangi bir uzmanı tarafından 5 dakika bile sürmeden tespit edilebileceğini kesinlikle biliyorum. Bence bu tip kurumlar, normal servis yapılarının dışında, fabrikalarına direkt olarak bağlı, belli bölgelerde “uzman müdahale merkezleri” kurabilirler. Böylece, servise güveni kalmamış olan müşteriye, daha güvenilir bir muhatap sunulabilir.

Ne beklerdim?
Tabii ki öncelikli olarak, bu ürünün servis tarafından ilk seferde tamir edilebilmesini beklerdim. Ama hadi bunu beceremediniz ve müşteriniz artık ürünü atacak duruma gelmiş ve bir marka olarak rezil olmuş durumdasınız, artık müşteriyi markanıza tekrar bağlamanız için önemli bir adım atmanız gerekmekte. Mesela, bu ürünü hemen fabrikaya alıp, inceleyip, detaylı bir açıklamayı müşteriye yapmanız, ardından da, müşterinize yeni bir üründe indirimli alım imkanı sunmak gibi bir jest yapmanız gerekmekte.

Kendini müşteri yerine koyamayan mühendisler!
Ben de bir çeşit mühendis olmama rağmen, ne yazık ki, Arçelik gibi kurumların milyonlarca doları TV reklamlarına harcarken, kendilerini müşteri yerine koyamadıkları için, her yıl en azından onbinlerce müşterilerini, bu gibi anlamsız sebeplerle kaybettiklerini tahmin ediyorum. Arçelik de ne yazık ki, bütün çabasına rağmen, müşteri ile birebir iletişim konusunda son derece beceriksiz bir tutum sergiliyor. Bütün kurumsal imajını ve itibarını, çağrı merkezlerinde 1-2 hafta eğitimden geçtikten sonra, doğru dürüst yetkilendirilmemiş, çözüm sunamayan müşteri temsilcilerinin ellerine bırakıyor. Şirket bir taraftan milyonlarca dolara”Ben Çelik, Arçelik” derken ve reklamlarında Japonlar’ı bile hayrete düşüren teknoloji ürettiğini iddia ederken, diğer taraftan, müşterisinin en küçük problemine çözüm bulamayan duruma düşüyor.

Bence müşteri odaklılık ve kalite konusunu bir gurur meselesi yapan Japonlar Arçelik’le daha çok dalga geçmeyi hak ediyorlar.

Sonuç
Sonuç olarak, iki nesildir Arçelik’den başka bir beyaz eşyayı evine sokmayan bir ailenin ferdi olarak, artık Arçelik markasına bir güvenim kalmadı. Çünkü Arçelik samimi değil. Çünkü Arçelik bana çözüm sunmuyor. Çünkü Arçelik müşterisine değil, sadece satış kanalına yatırım yapıyor. Artık, bana uygun fiyata, en uzun süre garanti sunan ürünü tercih ediyorum ve evime Arçelik markalı bir ürün sokmuyorum.

Tag: , , , , , ,

Tanıtım Bağlantıları:
Markethink: Pazarlama Danışmanlığı ve Pazarlama Yönetimi
Markethink: Marketing Consultancy and Marketing Management

Sony’nin Memory Stick Takıntısı


Sony bazı ürünleri pazarda var etmek için gereksiz inat ediyor. Memory Stick de bu ürünlerden bir tanesi. Özellikle dijital fotoğrafçılık ile birlikte, farklı hafıza kartlarının ortaya çıkması esnasında, Sony de bu işi karlı bir iş olarak görüp Memory Stick serisi ürünleri piyasaya sunmuştu. Sony’nin yüksek fiyat politikası, müşterinin diğer formatlara olan alışkanlığı v.b. sebeplerle piyasada pek de tutulmayan bu ürünü, yine de Sony markalı ürünlerde birinci öncelikli kart yuvası olarak yer almaya devam etmekte. Hemen hemen bütün Sony markalı fotoğraf makinelerinde kullanabileceğiniz tek hafıza kartı tipi Memory Stick’tir. Sony’nin Mini DV, televizyon v.b. cihazlarında da durum farklı değildir, mutlaka bir Memory Stick almanız gerekir.

Endüstri standartları belirlenmiş durumda!
Aşırı derecede rekabetin oluştuğu hafıza kartı piyasasında, Sony’nin inatla sadece bu kart tipini destekleme stratejisi, birçok başarılı olabilecek diğer ürünlerinin de önünü tıkadı bence. Dijital fotoğrafçılıkta, Sony kabul etse de, etmese de bir standart oluşmuş durumda. Compact Flash tipi kartlar profesyonel tüketicilerin öncelikli tercihi. Küçük cihazlarda ise Panasonic’în geliştirdiği SD kart yaygın olarak kullanılmakta. Dolayısı ile, birçok potansiyel müşteri, Sony markalı dijital fotoğraf makinelerini incelerken, sadece Memory Stick desteğinin bulunmasını eksi özellikler listesine eklemiştir. Birçok satınalma kararında, bu eksi özelliğin, Sony dışındaki markaları tercih etmeyi desteklediğini tahmin etmek pek de zor değil.

Katma değerin az olduğu bu üründe inat niye?
Sony çok büyük bir yüksek teknoloji üretim ve pazarlama şirketi. Tasarım konusunda yüksek katma değere sahip ürünleri tüketicilerin beğenisini kazanmış durumda. Bunun yanıda, hafıza kartı üretimi, çok daha standart bir iş ve kendine has bir rekabeti barındırmakta. Sony’nin bu alanda farklı bir katma değer yaratması pek mümkün gözükmüyor. Tüketicileri bu ürüne mecbur bırakarak, bu alandan kar sağlamaya çalışmak, bence kendi yarattığı diğer ürünlere de haksızlık oluyor.

Sony’nin, Panasonic’e karşı Japonlar’a has bir gurur mücadelesine takılmış olduğu da düşünülebilir. Bence Sony özellikle üst seviye fotoğraf ürünlerinde, farklı hafıza kartlarını desteklemeye en kısa sürede başlaması gerekmekte. PSP gibi rakip ürünün nispeten olmadığı ürün kategorilerindeyse, Memory Stick’in zorlanması biraz daha anlaşılır olabilir.

Tag: , , , , , ,

Yaşlanmaya karşı, Juvenon


Bir süredir birçok yabancı dergide reklamına rastladığım bir besin desteğinden (ben kısa olsun diye ilaç diyeceğim) size bahsetmek istiyorum. Bu ilacın iddiası, içeriğindeki maddeler sayesinde, vücuttaki yaşlanma etkilerini azalttığı yönünde. İlacın birleşimini Bruce Ames adında bir profesör geliştirmiş. Bu doktor, benim anladığım kadarı ile etrafta dolaşan doktor görünümlü pazarlamacılardan (kusura bakmayın, burada “pazarlamacı”yı biraz kötü anlamda kullandım, çünkü doktorların ettikleri yemin gereği, bu tip faaliyetlerden uzak durmaları gerekmekte) değil gibi, Amerikada “U.S. National Science Prize” ödülü almış bir doktor. İlacın iki önemli etken maddesi var; birisi alfa lipoik asit, diğeri ise L-karnitin. Bu iki madeden bir tanesi, hücre içi enerji üretimini gerçekleştiren mitokondri içindeki mekanizmayla ilgili etkide bulunuyor. Mitokondri, enerji üretimini gerçekleştiriken aynı zamanda bu prosesin yan ürünü olarak ortaya çıkan ve yaşlanmanın en önemli sebeplerinden biri olan serbest radikallere de sebep olmakta, Juvenon serbest radikallerin etkilerini azaltıyor, kısaca güçlü bir antioksidan. Diğer maddenin ise, beyin fonksiyonlarının gerçekleştirilmesinde önemli etkileri var. Bu iki madde birlikte alındığında, sinerjik etki gösteriyorlar, yani tek tek alındıklarından daha fazla toplam fayda sağlıyorlar. Aslında mekanizma bundan biraz daha karışık, ama ben ancak bu kadarını anlatabiliyorum.

Henüz bilimsel olarak kanıtlanmamış
Bu maddeler ile ilgili uzun süreli klinik deneyler henüz tamamlanmadığı için, aslında bilimsel olarak onaylanmış iddialar değil bunlar. Ancak, yine de Juvenon’u geliştiren şirketin yaptığı araştırmalar ve deneyler, önemli seviyede faydaları belirlemiş. Bence sürekli kullanım için klinik deneyleri beklemekte ve doktora danışmakta fayda var.

Ben Juvenon’u Türkiye piyasasında bulamasam bile, bir deneme için ilacın terkibindeki ALA ve L-karnitin’i farklı markalı olarak, birlikte bir süre kullandım. Günlük hayatta fark edebileceğiniz bir değişiklik olarak, cildimdeki yağın daha akışkan (daha az yapışkan) hale geldiğini ve cildimin daha temiz olduğunu hissettim. Zeka seviyemde bir artış oldu mu bilmiyorum :-), ama sanki konsantrasyon seviyesinde bir artışa sebep oluyor.

Aslında bu maddeler günlük olarak yediğimiz yiyeceklerde az miktarda bulunuyor, ama bu ilaç, bu maddeleri günlük besinlerden alabileceğimizin çok üzerinde miktarlarda içermekte. Yine de, ben bu tip maddelerin uzun süreli kullanımı konusunda biraz çekingenim ve bilimsel olarak güvenilirliği onaylanmadığı sürece, sürekli kullanmanın, henüz bilinmeyen etkilere yol açabileceği gibi bir şüphem var.

Ürünün web sitesi: www.juvenon.com

Tag: , , , , , ,

Başarılı Bir Web Stratejisi: GNC


ABD’li vitamin ve besin destekleri pazarlama şirketi olan GNC, bana göre web’in olanaklarını, pazarlama alanında çok güzel kullanan bir kurum. Ürünlerini sadece birer vitamin v.b. olarak konumlandırmayan ve ürünleri ile birlikte, yaşam tarzı pazarlayan bir şirket GNC.

Farklı amaçlara yönelik, farklı web siteleri
GNC, genel web sitesi olan gnc.com’un dışında, farklı müşteri gruplarının ihtiyaçlarına yönelik olarak, farklı web siteleri ile çözümler sunuyor.

gncproperformance.com: Vücut geliştirmecilere yönelik
fitnessplanner.gnc.com: Sağlıklı yaşam için spor yapanların, aktivite planlamasına yönelik
gnctotallean.com: Düşük yağlı, ancak besin değeri yüksek beslenme amaçlı “Total Lean” markalı ürünlere ait
www.heartadvance.com: Kalp sağlığı ile ilgili ürünler ve yaşam tarzı bilgileri
diabeticnutritionplan.com: Diabetiklere yönelik ürünler ve yaşam tarzı bilgileri
gncgear.com: Sağlıklı yaşamı destekleyecek, fitness, spor v.b. ürünlerinin pazarlandığı bir site

İhtiyaca Yönelik Değil, İhtiyaç Yaratan bir Pazarlama
GNC, uzun vadeli olarak müşteri kazanmanın, sadece kutuda bir ürünü satmaktan ibaret olmadığını ve sadece kutudaki ürünün pazarlanmasının zor olduğunu kavramış bir kurum. GNC, çok fazla rekabetin olduğu ve ABD’de neredeyse harcıalem duruma gelmiş vitamin ve besin destekleri alanında, fark yaratabilmek için, öncelikle potansiyel müşteri gruplarını bilgilendirme ve talep oluşturma yoluna gitmekte.

GNC, birçok mucize vaat eden vitamin satıcısı şirketten farklı olarak, ürünlerinin başarısını sağlamak için, müşterilerinin gerçekten de sağlıklı yaşam ilkelerini uygulamasını sağlamaya çalışıyor. Böylece, kullanılan ürünler aynı bile olsa, müşterinin aldığı sonuçlar farklı oluyor ve uzun vadede müşteriler GNC markasına bağlanıyorlar.

Yükselen Kar Marjı ve Fiyatlar
GNC bu yaklaşımının ödülünü, müşterilere daha yüksek fiyat ve kar marjı ile ürün satabilerek, üstelik bu müşterileri çok daha uzun süre kendisine bağlayarak almakta.

GNC’nin Türkiye için hazırladığı bir web sitesi de var (gnc.com.tr), ancak bu site şimdilik ABD siteleri gibi kapsamlı olmak yerine, temel ürün tanıtımı fonksiyonunu yerine getiriyor. Pazar büyüklüğünü dikkate aldığınızda, çok da garip bir durum değil.

Siteleri incelerseniz, daha iyi fikir sahibi olabilirsiniz. GNC’nin genel sitesine www.gnc.com adresinden, diğer özelleştirilmiş sitelere ise, yukarıda verdiğim linklerden ulaşabilirsiniz.

Aynı yaklaşımı uygulayan Polar ile ilgili yazımı da daha önce okumadıysanız, okumanızı öneririm: Kendi alanında bir pazar lideri: Polar

Tag: , , , , , , ,, ,

Pazarlamanın Adı Yok!

Ülkemizin pazarlama kavramından ne kadar uzak olduğu, Başbakan’ımızın ‘Türkiye’yi pazarlamak görevimdir’ sözünden sonra çıkan tartışmalarla daha da iyi anlaşılmış durumda.

Ülkemizde pazarlama denince ilk akla gelen genellikle, kapı kapı dolaşan tencere/tava satıcıları olmakta. Dolayısı ile, bu sözün ardından, Başbakan’ımızın da kapı kapı dolaşarak birşeyler satmaya çalıştığını düşünenler var.

Çok Geri Kaldık!
Bu tablo, aslında Türkiye’nin bugüne kadar belli alanlarda da neden yol alamadığının çok güzel bir göstergesi. Çünkü Türkiye’de genel olarak pazarlamanın ne olduğu bilinmiyor. Çünkü Türkiye gerçek anlamda pazarlama aktivitelerini çok uzun süre gerçekleştirmedi.

Uluslararası Kamuoyu Oluşturma
Türkiye çok önemli kaynaklara ve değerlere sahip bir ülke, ama ne yazık ki pazarlamayı anlayamadığımız ve uygulamadığımız için, sürekli olarak “Türkiye’yi kimse bilmiyor” yakınması ile dolaşıyoruz. Türkiye’yi herkese bildirmek hepimizin görevi, özellikle de politikacılarımız. Bu da bilinçli şekilde uygulanacak pazarlama faaliyetlerine bağlı. Bu çok uzun vadeli ve kararlılık isteyen bir çalışma.

Türkiye’nin Farkının ve Değerlerinin Anlatılması
Bu başlık aslında Türkiye ile ilgili olarak pazarlama fonksiyonunun neyi gerçekleştirmesi gerektiğini tanımlıyor bence. Türkiye’nin her politikacısı pazarlamayı bilmek ve uygulanmasını sağlamak durumunda. Türkiye’nin farkının ve değerlerinin anlatılması için, reklam, halkla ilişkiler ve diğer aktivitelerin çok iyi ve verimli şekilde uygulanması gerekmekte. Üstelik bu durum son dönemde sadece Türkiye için değil, bütün ülkeler için önem taşıyor. Çünkü artık her ülke, dünyadaki para akışını ve refahı kendine doğru çekmek için daha fazla çabalaması gerektiğinin farkında. Kimsenin konumu garanti değil. Herkes stratejik işbirliklerine ihtiyaç duyuyor. Nasıl ki insan ilişkilerinde eş-dost muhabbeti önemliyse, aynı faktörler ülkelerin daha iyi pazarlanmasında ve refaha ulaşmasında etkili oluyor.

Komplo Teorileri
Ülkemizde her zaman komplo teorileri revaçta oldu. “O ülke bizim düşmanımız, bu şirketler Türkiye’yi batırmak istiyor, bunların hiçbiri dost değil, Türkiye’yi satıyoruz” paronoyası nedense hep hoşumuza gitti. Çünkü bu, kolay olan yoldu. Dostumuz olabilecekleri veya çıkarımız için işbirliği yapabilecekleri görmek ve onları kazanmaya çalışmak ise çaba, planlama ve politik risk almayı gerektirmekte.

Selpak, Nescafe, Nylon ve diğerleri

Sabah ilk iş olarak jilet ile traş olduktan sonra, dumanı tüten bir nescafe eşliğinde, az miktar sana ile teflon tavada kızarttığım yumurtalı bir kahvaltımı yaptım. Hava soğuk olduğu için polarımı giymeyi unutmadan, işime gitmek üzere yola çıktım. Bugün jipimi bakıma bırakmam gerektiği için, önce servise uğradım. Servisten çıkışta, metroya binmeden önce keyifli bir yolculuk için walkmanimin kulaklığını takmayı ihmal etmedim.

Yukarıdakilerin hiçbirini yapmadım. Aslında, günlük hayatımıza bazı markaların ne şekilde nüfuz ettiklerini anlatabilmek için, uzun bir senaryo yazmaya da pek gerek yok. İlk paragrafta geçen markaların hepsi de, kendi bulundukları ürün sınıflarında, jenerik ürün adı olarak kullanmaya alıştığımız markalar. Hatta öyle ki, çoğu insan bunların ticari marka olduğunu kendilerine söylendiğinde şaşıracaktır. Hadi biraz eski ve yeni örnekleri vermeye devam edelim.

Hatılar mısınız bir dönem Şaşal markası (Pınar’ın plastik şişeli suyu) şişe suyunu tarif eden bir markaydı. Ya Vim‘lemek veya Cif‘lemek terimleri, ovarak temizleme aktivitesini nasıl da tarif ediyorlar. Nescafe yerine, ‘bir fincan sütsüz hazır konsantre kahve’ diye sipariş verseniz, garson size nasıl bakardı acaba? Bayramda akraba ziyaretlerinin veya özel günlerin önemli bir aksesuarı da Madlen çikolatadır. Walkman diye bahsettiğimiz kasetçalarların ne kadarı acaba gerçekten Sony’nin ürettiği gerçek Walkman’lerdir? Statü sembolü jipiniz acaba gerçekten de Chrysler’in Jeep markası mı? Naylon çorabınız, Dupont’un ürettiği Nylon markalı malzemeden mi üretilmiş? Yemek tariflerinde verilen ‘yarım paket Sana yağı’ talimatına ne kadar uyuyorsunuz! Her sabah gerçekten Gilette markalı bir jilet ile mi tıraş oluyorsunuz? Soğuk günlerde Malden Mills’in ürettiği Polar mı(Polartec) giydiğiniz. Yine soğuk günlerde burnunuz akınca kullandığınız selpağınız, Selpak marka mı? Teflon (Dupont’un yapışmayan malzemesi), Orkid (kadın bağı), Vileda (yer temizlik mopu), Çekomastik (silikon conta), Uhu (yapıştırıcı), Pimapen (PVC pencere sistemi), Isıcam (ısı yalıtımcı cam) ve Omo (Unilever’in deterjanı) verilebilecek diğer örnekler.

Bir marka sahibinin olmak isteyebileceği çok önemli, prestijli bir durumu tarif ediyor bu markalar. Ürünlerin ortaya çıkış tarihçesine göre, farklı coğrafyalarda farklı jenerik isimler ortaya çıkıyor. Mesela bizim için Selpak ne ise, Amerikalı’lar için Kleenex aynı anlamı ifade ediyor. Bir Amerikalı’ya Sana ile yemek tarifi verirseniz, sizi anlamayacaktır 🙂 Ayrıca, bu markalar, çoğunlukla konumlarını ürün ömrünü doldurmaya başladıktan sonra kaybediyorlar. Fay -> Vim -> Cif döngüsü buna çok güzel bir örnek. Yani konumunuz garanti altında değil, ürün olarak cazibenizi kaybettiğinizde, kullanım oranınız düştüğünde, isminiz de piyasadaki etkisini kaybediyor.

Bu ürünlerin hemen hemen hepsi, ürün hayatları boyunca en azından belli bir dönem boyunca baskın pazar lideri olarak piyasada hüküm sürmüş markalar. Ama, birçok sektörde, birçok lider marka olmasına rağmen, bu tip ürünlerin hepsi jenerik ürün adı olarak kullanılır hale gelmiyorlar. Bu duruma gelen markaların belli ortak özellikleri var:

Yeni bir ürün grubu yaratan/tanımlayan marka: Bu ürünlerin hemen hemen hepsi, tüketicilerin daha önce tüketmeye alışık olmadıkları yeni bir ürün grubunun temsilcisi oluyorlar. Bu sebeple, çoğu durumda, günlük dilde, o ürünü tarif etmek için hazır bir kelime bulunmuyor. İnsanlar da, en pratik çözüm olarak bu ürünün markasını günlük hayatlarında isim olarak kullanmaya başlıyorlar. Örnek olarak Walkman, daha önce kimsenin üretmediği bir ürün ve yaşam tarzını tanımlamıştı ilk çıktığı yıllarda.

Piyasaya ilk giren marka: Bu ürünlerin markalarının isim olarak yerleşebilmesi için, aynı zamanda, piyasaya ilk giren marka olmaları da büyük önem taşıyor.

Günlük hayatta fazla kullanılan ürünler: Bu tip ürünler genellikle günlük hayatta çok fazla kullanım alanı olan ürünler. Böylece, çok kısa sürede birçok kişinin kullandığı ve birbirlerine bahsettikleri ürünler haline geliyorlar.

Sizin de aklınıza gelen eski/yeni bu tip markalar var mı? Aklınıza gelenleri paylaşırsanız sevinirim.

Tag: , , , , ,

Bugünkü Hürriyet


Hürriyet web sitesinde yeni bir uygulamaya başladı. Ana sayfanın sol üst küşesindeki “Bugünkü Hürriyet” simgesine tıkladığınızda, o günün Hürriyet gazetesini, sayfa sayfa görüntüleyebiliyorsunuz. Daha önce Milliyet, sadece ilk sayfasını bu şekilde yaynlamaya başlamıştı.

Değişen medya ve kağıdın sınırlı kullanımı
Bilinçli mi yapıldı bilmiyorum ama bence bu Hürriyet adına güzel bir adım. Bu uygulamanın daha önce düşünüldüğüne eminim, ama muhtemelen, “Internet’te bedava yayınlarsak, basılı gazeteyi kim alır” korkusu ile gerçekleştirilmemiştir diye tahmin ediyorum. Ancak, habercilik ve yayıncılığın geleneksel mecralardan, online mecralara hızlı şekilde kayışını, sanırım ülkemizdeki mecralar da artık anlamaya başladı. Çok kısa süre sonra, Internet’ten hızlı şekilde elde edilebilen bilgilerin, basılı versiyonlarına ihtiyaç oldukça azalacak. Nasıl ki sayısal fotoğrafçılık, geleneksel fotoğrafçılığı kökünden etkilediyse, kişilerin online erişim oranı arttıkça, aynı dönüşüm yayıncılık alanında da gerçekleşecek. Bu dönüşüm sonrasında, sadece elektronik ortam dışında saklanmak istenen bilgiler kağıt ve o dönemde kağıt yerine kullanılacak mecralara aktarılacaklar. Kağıda basılı olarak satılan haber/bilgi kaynaklarının, saklanmayı ve daha uzun süre incelenmeyi gerektirecek bir katma değere sahip olamaları gerekecek. Hatırlarsanız, eskiden bütün fotoğraflar kağıt üzerine basılırdı, ancak şimdi sadece çerçeveletmek istediğimiz, en güzel fotoğrafları basıyoruz, gerisi bilgisayardaki sayısal arşivimizde kalmakta.

Doğada Çözünebilen Su Şişesi


Amerika’da bir süre önce satışa sunulan Biota markalı şişe sularının önemli bir özelliği var. Şişeleri kullanımdan sonra doğada çözünebilir özellikteler. Mısır lifinden üretilen bu şişeler, normal saklama koşullarında özelliklerinden birşey kaybetmezken, çöp haline geldiklerinde doğada 75-80 gün içerisinde tamamen çözünüyorlar. Bildiğiniz gibi, PET’ten üretilen şişeler doğada çözünemedikleri için, önemli bir çevre kirliliğine sebep oluyorlar.

Üretici şirket, maliyetinin, diğer pet şişelerle rekabet edebilir seviyelerde tutulacağını söylüyor.

Doğada çözünebilen ürünler neden önemli?
İnsan atıkları sebebi ile, artık kendini temizleyemeyen dünyamız, şu anda tarihinde hiç görülmemiş bir çevre kirliliği ile karşı karşıya. Okyanusların kirliliği inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Bunun en önemli sebeplerinden biri de, petrolden imal edilen plastik ürünler. Bu ürünlerin en iyisinin bile, doğada çözünmesi yüzlerce yıl alıyor. Bazıları hiçbir şekilde doğada çözünemiyorlar. Plastik ürünler, okyanuslarda belli bir süre sonunda parçalanarak (ama çözünmeden) mikroskopik boyuta iniyorlar. Bu parçalar, okyanus besin zincirinin en alt halkası olan planktonlara ve oradan da daha büyük balıklara ve deniz kuşlarına geçiyor. Sonuç olarak, dünyanın en temiz olduğu düşünülen denizlerinden bile yakalanan balıkların vücudunda da, petrol ürünü kalıntılarına rastlanıyor. Bilim adamları, kısa-orta vadede, okyanus besin zincirlerinin çökme tehlikesinden bahsediyorlar.

Nasıl? İç karartıcı değil mi? Ama bunlar gerçekler ve eğer tedbir alınmazsa, gerçeklerle çok farklı şekilde yüzyüze geleceğiz. İşte bu yüzden çevre kirliliğine yol açmayan ürünler önemli. Bu konuda çok daha fazla politik destek ve zorlama gerekiyor. Toplumların, çevreleri ile uyumlu şekilde yaşamayı alışkanlık haline getirme ve daha az inorganik çöp üretme zorunluluğu var. Aksi taktirde, bizim çocuklarımız çok farklı bir dünyada yaşayacak.

Ürünle ilgili detaylı bilgi için tıklayın.

Tag: , , , ,

Kendi Kredi Kartını Kabul Etmeyen Garanti


Geçen sene katılamadığım Marketingist konferanslarını bu sene izlemeyi düşünüyorum. Bu yüzden, ilgili e-posta mesajı geldiğinde, hemen online kayıt için, ilgili web sitesini ziyaret ettim. Başlangıçta kayıt bilgilerim alındı ve ödeme için, Garanti Bankası’nın online ödeme sistemi olan, Garanti Alışveriş’in içindeki, Rota Yayınlarına ait Rotaline bölümüne yönlendirildim. Kredi kartı bilgilerimi girdim ve ödeme onay butonuna tıkladım. Fakat o da ne, sistem kredi kartıma onay vermedi. Önce, kart numaramı yanlış yazdığımı düşünüp, tekrar denedim, ve sonuç yine aynıydı. Sonra, “herhalde bu kartla ilgili geçici bir problem var” dedim ve başka bir kredi kartım ile işlemi denedim, ama sonuç değişmedi.

İşin ilginç olan yanı, bu işlem için kullandığım iki kredi kartı da Garanti Bankası’na ait kredi kartlarıydı. Üstelik bu kartları online alışveriş için, amazon.com’dan tutun, hepsiburada.com’a kadar birçok online alışveriş sisteminde problemsiz kullanmıştım.

Sonunda sıkıldım ve işlemden vazgeçtim. O anda işim yoğun olduğu için de, Garanti Bankası veya Rota Yayınlarını arayıp bununla ilgili bir şikayette bulunamadım.

Sonuç
Neyse ki, 1-2 gün sonra Rota Yayınlarından bir bayan beni arayarak işlemi takip etti ve telefondan kredi kartı bilgilerimi vererek, ödemeyi gerçekleştirebildim.

Ancak, Garanti Bankası’nın kendi ödeme sisteminde, kendi kredi kartları ile böyle bir problem yaşanması müşteri tarafında güven sarsıcı bir özelliğe sahip. Bu tip bir hatanın, sisteme güvenerek online mağaza işletenlerin önemli bir gelir kaybına da neden olacağı çok açık. Birebir pazarlama konusunda çok güzel çalışmalara imza atan Garanti’nin kendi adı ile işlettiği bu servisle ilgili, çok daha hassas davranması gerekir.

Umarım bu hata sadece benim yaşadığım, geçici bir problemden kaynaklanmıştır.

Tag: , ,