Yiyeceklerdeki Besin Değeri Tabloları

Sağlıklı yaşamak için yediklerine dikkat eden birçok kişi, ülkemizde satılan yiyeceklerin paketlerinin çoğunda, besin değeri tablolarının olmamasından dolayı zorluk çekmekte. Avrupa ve ABD’de paketlenmiş bütün gıdaların üzerlerinde, ürünün besin değerlerine yer verilmesi bir zorunluluk. Bu tablolarda, aşağıdaki bilgilere yer verilmekte;

  • Bir paketteki porsiyon sayısı
  • Ürünün toplam enerji içeriği (Kcal)
  • Yağdan, karbonhidrattan ve proteinden elde edilen enerji miktarı
  • Doymuş ve doymamış yağ içeriği
  • Karbonhitrat içeriği
  • Protein içeriği
  • Sodyum içeriği
  • Diğer vitamin, mineral v.b. içeriği

Bilinçsiz tüketicinin suistimali!
Rejim yapanlar için, bu tablolardaki bilgiler zaman zaman çok önemli olabilmekte. Özellikle, bir paketteki porsiyon sayısı bence önemli bir bilgi. Çünkü günümüzde, birçok yiyecek, günlük tüketim miktarının çok üzerindeki paket boyutları ile satılıyorlar. Üreticilerin fazla malı daha çabuk satabilmek için uyguladıkları bu strateji, bilinçsiz tüketicilerin, belli gıdaları aşırı tüketmelerine ve dengesiz beslenmeye sebep oluyor. Bir paketteki porsiyon sayısını bilen bir tüketiciye ise, en azından bir seferde ne kadar tüketimin normal olduğu konusunda bir bilgi verilerek, seçim şansı tanınmış oluyor.

Bu konudan aşırı derecede muzdarip olan ve obezitenin çok yaygın olduğu ABD’de, bu bilgilerin paketlerde yer alması bir zorunluluk. Ayrıca, ABD obeziteye sebep olduğu bilinen abur-cubur tipi gıdaların paket boyutlarının da sıkı şekilde denetimi şu anda gündemde. Çünkü bu tip gıdalar çok hızlı tüketilebilmelerine rağmen, çok yüksek enerji içerikleri ile, sağlıksız beslenmenin önemli sebeplerinin başında geliyorlar. Özellikle çocuklara satılan gıda gruplarında, bu tip ciddi bir tehlike bulunmakta.

Şanslıyız, ama düzenleme gerekiyor
Ülkemizdeki Akdeniz tipi beslenme alışkanlığı sebebi ile nesiller boyunca obeziteden ve yeme bozuklukarından görece uzak yaşadık. Ama tüketim ekonomisinin yavaş yavaş yerleştiği ülkemizde yeni nesilleri tehlikeden korumak için, bizde de bu konulardaki düzenlemelerin unutulmaması gerekiyor. En basit olarak, besin değeri tablolarının paketlenmiş gıdalarda mecburi hale getirilmesi ile, bu konuda önemli bir adım atılmış olacağına inanıyorum.

Fırın Saatleri

Yemek yapmaya meraklı bir erkek olarak, mutfak aletlerini kullanmayı genellikle çok iyi bilirim. Ayrıca, meslek hayatımın başında beyaz eşya üreticisi Profilo’da çalıştığım için, bu aletlere olan ilgim, biraz da o dönemin bendeki izidir.

Mutfakta beni en çok şaşırtan ürünlerin başında fırınlar gelmekte. Ülkemizde elektrik kesintileri, artık eskisi kadar olmasa da, sık olarak meydana gelmekte. Ama, her nedense, ülkemizde üretilen hemen hemen hiçbir elektrikli cihazda, bu konuda bir önlem düşünülmez. Fırınların saat bölümleri, mutlaka sayısal tiptedir ve ilk elektrik kesintisinde de hemen sıfırlanırlar, tabii sizin programladığınız bir yemek programı da bu arada sıfırlanır. Hatta, en komiği, benim evimdeki fırında, fırın bölümünün çalışabilmesi için saatin mutlaka ayarlanmış olması gerekliliğidir. Yani, saat ayarı yapılmadan, fırını çalıştırmanıza olanak yoktur!

Kötü Tasarım!
Zannetmeyin ki ülkemizdeki beyaz eşya üreticilerini kötülemeyi istiyorum. Aksine, herkesin tahmin ettiğinin aksine, Türkiye beyaz eşya üretim teknolojisi açısından, dünyanın en ileri ülkelerinden biridir. Bu iş için, büyük teknoloji yatırımları yapılmıştır. Ancak, bunları bilmekle beraber, tasarım konusunda, ne yazık ki, hala tüketicinin gözünü boyamaya yönelik yaklaşımların geçerli olduğunu görüyor ve üzülüyorum.

Ürün broşürlerini incelediğinizde veya reklam filmlerinde, her zaman geleceği çağrıştırma çabasında, fütüristik, hatta komplike ürünler ile karşılaşırsınız. Kısaca, ürün dışarıdan bakıldığında, hakkikaten de havalıdır (bence değilse bile birçok tüketici bu yaklaşımı sever). Ama, bunun yanında, tasarımcılar, bu ürünün fonksiyonel tasarımı üzerinde fazla düşünmezler. Sonuç olarak da, Türkiye şartlarında kullanılması zor ürünler çıkar. Eğer siz de denediyseniz, fırın saatlerinin ne kadar zor ayarlandığını ve programlandığını biliyorsunuzdur. Ben bir mühendis olarak ve bu iş içerisinde çalışmış bir kişi olarak, her elektrik kesildiğinde, fırının başında bu işlemin nasıl yapıldığını hatırlamaya çalışarak, söylenirim.

Müşteri Odaklı Tasarım
Merak ediyorum, acaba reklam kampanyalarına milyonlarca dolar harcayan beyaz eşya üreticileri, tüketiciden gelen geri bildirimleri dikkate alıyorlar mı. Veya bir fokus grup çalışması yapıp, bunun sonuçlarını, ürünlerini yeniden tasarlarken dikkate alıyorlar mı? Ben böyle bir çalışmanın yapıldığını hiç zannetmiyorum.

Basit Tasarım!
Design of Everyday Things kitabıyla ilgili yazımda belirttiğim gibi, aslında tüketicinin ihtiyacına ve kullanım şekline uygun üretilmeyen ürünlerden dolayı, birçok ürün, verimsiz veya zor şekilde kullanılmakta. Fırın saatlerinde de durum aslında bundan farklı değil. Benim ihtiyacım olan basit, kolumdaki gibi bir analog saat. Düğmesini çevirince ayarlanabilen tipten. Mühendislerin şunu ayırması gerekiyor: Fırın, çamaşır makinesi v.b. ürünler, insanların teknoloji merakından dolayı aldıkları ürünler değildir. Bu ürünler, günlük basit/temel ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere kullanılmaktadırlar ve tasarımlarının da herkesin rahatça kullanabileceği şekilde yapılması gereklidir. Veya, illa ki çok fazla özellik koyacağım diyorsanız, bu özellikler ile ilgili kontrollerin, ikincil planda yer alması ve ana fonksiyonları etkilememesi gereklidir.

Katma değer nerede?
Bence, ülkemizde çok iyi bir beyaz eşya teknoloji altyapısı olmasına rağmen, kullanıcının dilinden anlayan endüstriyel tasarımcılarımız hala yok (veya dediklerini hala yaptıramıyorlar). Üreticilerimiz ise, hala en önemli değerin üretim teknolojisi olduğunu düşünüyorlar. Aslında, günümüzdeki en önemli değer, düşünülerek üretilmiş, üzerinde fikri katma değer yaratılmış ürünler ve yüksek kalitede servisten geçmekte. Çünkü, artık üretim teknolojisi eskisi kadar ulaşılmaz değil ve bu anlamda, hemen hemen bütün ürünler artık belli bir kalitede. Gelecekte çok yüksek rekabet altında tüketicinin tercihi olmak isteyen markaların, şimdiden bu alanda kendilerini geliştirmeleri gerekmekte.

OGS/KGS İle İlgili Bir Öneri

İstanbul’daki köprüler ve paralı otoyollarda geçiş için kullanılan OGS ve KSG’nin, bugüne kadar yapılan bütün çalışmalara rağmen ne kadar az oranda kullanıldığını farkettiniz mi? Aslında muhtemelen benim gibi pazarlama veya satış ile uğraşan ve müşterileri için sürekli kampanyalar oluşturan kişilerin, bu konu mutlaka dikkatlerini çekmiştir. Benim tahminime göre, araçların en fazla %25 gibi bir oranı bu imkandan faydalanmakta, diğer araçlar ise hala gişelerin önünde beklemekte. Üstelik, normal gişelerdeki trafik yoğunluğu, OGS/KGS tercih eden araçların da şeridini tıkamakta ve sistemden gerekli fayda sağlanamamakta. Peki, %20 gibi bir indirim ile ücretlendirilmesine rağmen, neden acaba bu kadar araç hala bu imkandan faydalanmayı seçmiyor?

Benim düşünceme göre, buradaki en önemli hata, üzerinde yeterince düşünülmeden gerçekleştirilen satış kampanyasındadır.

Müşteriler dikkat çekici kampanyaları tercih ederler!
Bugüne kadarki yaptığım satış kampanyası çalışmalarımda aldığım en önemli derslerden biri, müşterilerin küçük kampanyalar ile ilgilenmediğidir. Yani, sadece kampanya olsun diye göstermelik bir kampanya yapıyorsanız, bu kampanyanız muhtemelen başarısız olacaktır. Başarılı bir kampanya için, pazarlamanın diğer bölümlerinde olduğu gibi, kendinizi müşteri yerine koyabilmeniz çok önemlidir. İşte o zaman, gerçekten çarpıcı kampanyalar yaratabilirsiniz.

Cesur kampanya
İyi kampanyalar, genellikle cesur adımlar gerektirir. Bunun için de, kampanya yapacak kurumda veya ajansta, sözünü dinletebilen ve işini bilen bir deli pazarlamacı olması gereklidir. Deli diyorum, çünkü gerçekten de bu tip kampanyaları önerdiğinizde, çevrenizdekiler size biraz ‘deli mi ne?’ bakışı ile bakarlar. Peki, OGS ve KGS’nin kullanımını çok yaygınlaştırmak için nasıl bir kampanya olmalı? Mevcut kampanyadaki hata nedir?

Mevcut kampanyadaki hata, uygulanan indirim miktarının, tüketicileri ikna edecek seviyede olmamasıdır. Tabii ki, belli müşterilere bu oran da cazip gelmiştir ve kullanmaktadırlar, ancak mühim olan, bu sistemin çok yüksek bir oranda (en azından %60-70 gibi) kullanılması ve amaçlanan trafik sorununa bir çözüm olması ise, çok daha zorlayıcı bir kampanya yapmalısınız.

Biz enayi miyiz?
Yani, öyle bir kampanya olmalı ki, kampanya dışında kalanlar, kendilerini enayi gibi hissetmeli ve biran önce bu sisteme geçiş yapmayı istemelidirler.

Bugünden itibaren, köprü geçişi 5 YTL, OGS/KGS kullanana 2,5 YTL!
İşte benim kampanyam bu! Bence bu başarılı bir kampanya olacaktır. Bu kampanya, hem tüketiciyi maddi zarara uğramamak için OGS/KGS kullanmaya itecek, hem de köprü gelirinden bir türlü vazgeçemeyen develtimizi de fazla rahatsız etmeyecektir. Bu kampanyanın özelliklerine detaylı şekilde bakarsak:

  • Kampanya ile birlikte, normal geçiş ücreti 3 YTL’den, 5 YTL’ye yükselmekte ve bu, mevcut fiyata alışmış olan tüketiciyi zorlamaktadır.
  • Kampanya ile halen OGS/KGS kullananlara uygulanacak ücret değişmemekte ve bu tüketiciler, seçimlerinden dolayı ödüllendirilmektedir.
  • Geçişlerden elde edilecek gelirde önemli bir düşüşe sebep olmamaktadır.
  • Kampanya dışında kalacak müşterilere ‘biz enayi miyiz?’ dedirtecek oranda önemli bir fiyat avantajı sunmaktadır.

Bazıları, normal geçiş ücretinin 5 YTL olmasının, acımasızca olacağını söyleyebilirler. Ama, burada zaten hatalı bakış açısı buradan kaynaklanmaktadır. Köprülerden normal geçiş yöntemi aslında OGS/KGS’li geçiş olmalıdır ve ücret seviyeleri buna göre ayarlanmalıdır. Eğer tüketici bunun dışında bir yöntem tercih ediyorsa, bunun bedelini ödemek durumundadır.

Bu kampanya sadece köprüler için değil, diğer gişeler için de uygulanabilir, ancak, sadece 2 köprünün İstanbul tarfiğini akşam saatlerinde bloke edebilecek sıkışıklığı yarattığını hergün görenler için, sanırım bu konunun önemini kavramak pek de zor olmayacaktır. Uygulamaya konduğundan beri, sadece %20’lik bir ücret avantajı ile müşterilere sunulan bu imkandan, neden bu kadar az oranda aracın faydalandığını, acaba trafik ile ilgili yöneticiler hiç düşünmüyorlar mı? Bence artık daha cesur bir kampanyanın zamanı geldi 🙂

Sözsüz TV Reklamları

Geçtiğimiz günlerde bir TV reklamına rastladım, reklam boyunca ekranda güzel sözsüz bir müzik ile görüntüler sunuluyordu, ancak, reklam süresince, hiçbir konuşma, slogan ve hatta markanın adı sesli olarak iletilmiyordu.

Ne yazık ki, şimdi bu reklamın hangi markaya veya ürüne ait olduğunu hatırlayamıyorum (hatırlarsam, buraya yazacağım), ama, bence bu tip bir reklam, maliyeti çok yüksek olan bir mecradaki tanıtım imkanının tam olarak kullanılamamasıdır. Reklam esnasında ekranı izlemeyen bir kişiye, hiçbirşey aktarmamış oluyorsunuz. Yani, TV’ye arkanız dönük bir iş yapıyorsanız, reklamverenin dolarlarını da boşa harcamış oluyorsunuz. Veya, görme engelli bir kişiye, güzel bir müzik dinletmiş oluyorsunuz.

Bu tip bir reklamı, bence sadece cıngılı ve müziği çok tanınmış markalar yapabilir (CocaCola v.b.), bunun dışında, yaratıcı ve “cool” olmak adına, reklam imkanının verimsiz kullanılmasından başka birşey değil fikrindeyim. Daha önce de 1-2 kere benzerine rastladığım bu uygulamayı eleştirmeden duramadım 🙂

Eğer reklam sizin de dikkatinizi çektiyse, lütfen hangi markaya ait olduğunu bana hatırlatın.

Kendi Alanında Bir Pazar Lideri: Polar


Sağlıklı Yaşam başlıklı yazımda bahsettiğim Polar markalı kalp monitörü ve üretici şirketinden size biraz bahsetmek istiyorum. Polar, aslında sporla uğraşan bir çok kişinin genellikle bildiği bir markadır ve kalp monitörleri alanında pazar lideridir. Polar‘ın bu alanda pazar lideri olmasında ürettiği ürünlerin, kalitesi, güvenilirliği ve fonksiyonel olmasının çok büyük faydası var. Ama benim, bunun yanında tespit ettiğim bir özellik daha var ki, bu Polar‘ı rakipsiz kılıyor.

Bütünleşik Pazarlama Yaklaşımı
Polar‘ı bence benzer ürünlerden ayıran en önemli özelliği, bütünleşik bir pazarlamayı çok iyi şekilde kullanmasından geçiyor. Herhangi bir Polar kalp monitörü aldığınızda, aslında sadece çok iyi üretilmiş bir ürün değil, aynı zamanda, size sağlıklı yaşam ve spor çabalarınızda sürekli eşlik edecek bir cihaz ve servisler silsilesi alıyorsunuz. Polar’ın bunu gerçekleştirirken kullandığı en önemli aracı da kendi web sitesi. Bu siteden, kendi ilgi alanınıza göre (sağlıklı yaşam, koşu, bisiklet, kilo verme, profesyonel takımlar v.b) bir alt siteye üye olarak, neler yapmanız gerektiğini öğrenebiliyor ve çalışmalarınızı kayıtlarını tutabiliyorsunuz. Sahip olduğunuz ürünün modeli ve seri numarasını girdiğinizde, sizin ürününüz için özelleştirilmiş bir web sitesi ile karşılaşıyorsunuz. Yani, o ürünle yapabileceğiniz sporlara göre, size bir içerik sunuluyor.

Mesela ben daha çok koşu ile ilgileniyorum ve bu konuyla ilgili bir ürüne sahibim, dolayısı ile http://www.polarrunningcoach.com/ sitesine üye oldum. Bu sitede yapabildiklerim;

Öğrenme: Öncelikle, yapmak istediğiniz spor dalı ile ilgili nelere dikkat etmeniz gerektiğini, detaylı şekilde öğrenebiliyorsunuz.
Planlama: Sizin kalbinize ve yapmak istediğiniz spora özel olarak, gerekli yoğunluktaki spor programlarını hazırlayıp, egzersiz bilgilerinizi saklayabiliyorsunuz.
Gelişiminizi görme: Egzersiz kayıtlarınıza göre, web sitesi performansınızın ne yönde değiştiğini anlamanızı sağlayacak araçlar içeriyor.

Yukarıdaki bilgiler ile, yaptığınız sporu ve kendi performansınızı çok daha iyi anlayıp, çok daha iyi motive olabiliyorsunuz.

Ürünün Kullanımını Sağlamak, Faydayı En Üst Düzeye Çıkarmak
Polar’ın buradaki çok akıllı stratejisi, ürünü size sattıktan sonra, sizinle irtibatı kesmeyip, size bir şekilde ürünü kullandırtmak ve markanın bağımlısı haline getirmek. Yani, birçok markanın yaptığı gibi, satıştan sonra sizi unutmuyorlar. Aksine, o ürünün neredeyse her fonksiyonunu kullanmanız için ellerinden geleni yapıyorlar.

Açıkçası, ben bu markaya hayran kaldım. Benim kullandığım model s210. Aslında, aldığım zaman acaba bu özelliklerin hepsi bana lazım olur mu demiştim, ama şimdi bakıyorum da, aslında bir-iki üst modeli de alabilirmişim 🙂

Umarım, birçok şirket, ürünlerinin kullanımını ve faydasını arttırmak için buna benzer yolları uygulamayı daha çok akıllarına getirirler. Çok daha yüksek ücret ödeyerek satın aldığım otomobilim ile ilgili, buna benzer hiçbir özelleştirilmiş servis alamamak, Polar ile karşılaştırıldığında bana çok komik ve acı geliyor.

Şirketin web sitesi: http://www.polar.fi/
Türkiye’de Polar ürünlerini bulabileceğiniz bir adres: http://www.finspor.com/

The Design of Everyday Things


Bu kitabı okuyalı epey oluyor ve o dönemde konusu çok hoşuma gitmişti. Kitabın vurgulamaya çalıştığı konu, günlük hayatımızda kullandığımız bir çok ürün/eşyanın kötü tasarımından dolayı, kullanıcıların yaşadığı problemler. Bir ürünü kullanırken, kullanıcının hata yapmasının da, o kullanıcının beceriksizliği değil, genellikle kötü tasarımdan kaynaklandığını söyleyen bu kitaptaki tespitlerin çoğuna katılıyorum.

Birçok kişi, bazı eşyaları kullanamadığı, veya kullanmayı öğrenemediği için kendisini beceriksizlikle suçlar, ancak aslında gerçekten de, asıl problem genellikle kötü tasarlanmış ürünlerdir. Ürünlerin, kullanıcıların muhtemel davranış şekillerine göre tasarlanmaları halinde, çoğunlukla çok daha kolay bir kullanım ortaya çıkmakta.

Kitabın amazon.com’daki sayfasına buradan tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Okursanız, çevrenize daha farklı bir gözle bakacaksınız ve kötü tasarlanmış ürünleri daha çok fark etmeye başlayacaksınız.

Nestle.com.tr

Nestle.com.tr‘yi bir süre önce herhangi bir Nestle ürünü ile ilgili olarak bilgi aramak için ziyaret etmiştim. Ancak, ne yazık ki, istediğim bilgilere çok zor ulaşmış ve sitede bunun neden bu kadar zor hale getirildiğini merak etmiştim. Üşenmeyip size sitenin ana navigasyonunda neler olduğunu sıralayayım isterseniz:

  • 139 yaşında bir dünya lideri
  • Good Food, Good Life
  • Hepimiz Nestlé ile büyüdük
  • Her yaşa, her ana bir Nestlé
  • Türkiye’nin geleceği için
  • Nestlé Benimle
  • Nestlé Mutfağı’ndan tarifler
  • Nestlé ailesine katılın
  • Profesyonel Çözüm Ortağınız
  • Sağlıklı besleniyorum, iyi yaşıyorum
  • Bize Ulaşın
  • Basın Odası
  • Site Haritası

Evet işte böyle. Aslında bu bölümlerin çoğu gerekli bölümler. Ancak asıl problem şu ki, genellikle en hızlı ulaşılması gereken “Ürünlerimiz” veya “Markalarımız” başlığına rastlıyamıyorsunuz. İlk başta herhalde “Good Food, Good Life” altında ürün gruplarını yerleştirdiler demiştim, ancak ürünler orada yoktu. En sonunda, “Her Yaşa, Her Ana Bir Nestle” başlığının altında, ana ürün gruplarını buldum.

Anlaşılır dil lütfen!
Başarılı bir web sitesinin ana kurallarından biri de, herkesin kolay anlayabileceği bir dil ile navigasyonun yapılandırılmasıdır. Nestle’de ise, bir takım sloganlar ile bu yapılmaya çalışılmış. Reklamcı olarak işe yaklaşırsanız, hoş olarak algılanabilecek bu durum, ne yazık ki, web dünyasında pek itibar görmüyor, çünkü burası bir dergideki ilan sayfanız değil, ziyaretçiler sabırsız, bir an önce söyleyeceğinizi söylemeniz lazım.

Hatalı navigasyon yerleşimi!
Başka bir hatalı yaklaşım da, navigasyonun yerleşimi ile ilgili. Navigasyon bölümü, daha önce hemen hemen hiçbir web sitesinde rastlayamayacağınız bir şekilde altta yer alıyor. Ziyaretçilere çok fazla eziyet etmek istiyorsanız, güzel bir yaklaşım 🙂 Web dünyasında genellikle yerleşmiş olan yapı, navigasyonun, sayfanın üst ve/veya sol bölümünde yer almasıdır. Kullanıcılar da, alıştıkları bu yerleşimi her sayfada ararlar. Ekzantrik olma veya estetik kaygılarla, navigasyonun alt bölüme yerleştirilmesi büyük bir hatadır. Bu aslında bir otomobilde, direksiyonun arabanın öününe değil de, arka tarafına yerleştirilmesi gibi bir şey. Sitenin alt bölümüne, ancak ikincil öncelikli bağlantıları yerleştirmeniz kabul edilebilir bir yaklaşımdır. Veya, üstte yer alan navigasyonu, alta da yerleştirirsiniz ki, kullanıcının işi kolaylaşsın.

Sitede daha başka problemler de var ama, onlara değinmek, bu ana problemler yanında şu anda çok da gerekli değil bence.

Daha sonra merak ettim ve acaba nestle.com‘da da durum böyle mi diye bir bakayım dedim. Ve gördüm ki, nestle.com, navigasyon ve başlıklar açısından düzgün gerçekleştirilmiş bir site.

Nestle.com.tr sitesi, dünyanın en büyük yiyecek üreticilerinden birine yakışmıyor. Sanki, mecburiyetten yapılmış, yasak savmak için ajansa havale edilmiş bir iş gibi gözüküyor.

Nestle Türkiye’ye önerim, en azından, Nestle.com’daki yapıyı, nestle.com.tr‘de de aynen uygulamalarıdır.

Başarılı Bir Web Sitesi Oluşturabilmenin 10 Kuralı

Evet, işte ilk e-dokümanımı buradan yayınlıyorum. Bu sayıda, iyi bir web sitesi uluşturabilmek için nelere dikkat edilmesi gerektiğini kendimce önemli 10 kural ile açıklıyorum. “Başarılı Bir Web Sitesi Oluşturabilmenin 10 Kuralı“nı indirmek için tıklayın.

Doküman PDF formatındadır, okumak için Acrobat Reader gerektirir. Acrobat Reader’ı ücretsiz indirmek istiyorsanız, tıklayın.

Yorum ve önerilerinizi beklerim.

Tag: , , , ,

Honda’dan Havayastıklı Motorsiklet!

Honda bugün Goldwing modellerinde havayastığını müşterilerine sunacağının duyurusunu yaptı. Hergün motorsiklet kullanan biri olarak, bu haberi size ulaştırmadan edemedim. Böylece, önden çarpmalarda, daha fazla güvenlik sağlanacak. Eğer havayastıklı montlar ile bunu birleştirirseniz, motorculuğun risklerini de büyük ölçüde azaltmış olabilirsiniz 🙂 Yani artık eşinizin ve yakınlarınızın bu konuda önünüze getirebilecekleri bahaneler azalıyor 🙂

Detaylı bilgilere ulaşmak için tıklayın.

GIF mi, JPG mi?

Biraz teknik olacak ama, bu konuya değinmek istedim. Internet’in bize sunduğu görsel malzemelerin iletilmesini sağlayan iki farklı grafik/resim dosyası formatı olan gif ve jpg, yerinde kullanıldığında, çok önemli avantajları bize sunmakta. Her iki format da, resimlerin, normal dosya boyutlarının çok altında bir boyuta indirilmesini, ama görsel kaliteden fazla da ödün verilmemesini sağlamakta. Böylece web sayfalarını, çok daha hızlı şekilde görüntülemek ve tanıdıklarımıza e-posta ile hızlıca resim göndermek mümkün oluyor.

Ancak, doğru kullanılmadığı durumlarda, web sayfalarında, temiz olmayan bir görüntü ortaya çıkabiliyor. Ne yazık ki, birçok büyük portalda bile bunların doğru kullanılmadığını görebiliyoruz. İşte pek çok web tasarımcısının da bildiği doğru kullanım şekli.

GIF dosyaları:
Bu dosya tipi, fotoğraf dışındaki grafiklerin sıkıştırılması için kullanılmak üzere geliştirilmiştir. Örneğin, sabit renkler içeren bir Excel tablo grafiği, logolar v.b. gibi. Kullanılacak renk v.b. sayısını sınırlayarak, dosya boyutunuzu çok büyük oranda düşürebilirsiniz.

JPG dosyaları:
Bu dosya tipi ise, temel olarak fotoğrafların sıkıştırılması için kullanılmaktadır. Bu dosya tipi ile, sabit renkli grafikler sıkıştırılırsa, resimdeki sabit renkler, dalgalı ve cansız bir görüntü alacaktır. Özellikle beyaz bölümler grileşecektir.

Bir de TIF formatı var ki, bu format daha çok renk sadakatinin büyük önem taşıdığı, matbaacılık gibi işlerde daha sık kullanılmakta, webdeki uygulamaları daha sınırlı kalmakta.

Detaylı bilgi için: GIF, JPG, JPG