Rekabet üzerine

Günümüzde müşterinin bilgiye ulaşması kolaylaştıkça, ürünlerin yüksek kar marjları ile satılmasına da olanak kalmadı. Şimdi şirketler, yüksek verimlilik ile çalışan pazar liderleri ile rekabet edebilmek için, çok daha düşük kar marjları ile yetinmek zorunda kalıyorlar. Çok niş pazarlara hitap eden ürünler bile, eskisi kadar astronomik kar marjlarının keyfini çıkartmakta zorlanıyorlar.

Aşırı rekabet müşteri yararına mı?
Ben piyasalardaki aşırı rekabetin, kısa vadede müşteri lehine etki yaratmasına rağmen, uzun vadede genel olarak ürün özelliklerinin (veya kalitesinin) sınırlandırılması ve sınırlı ürün çeşidinin oluşmasına yol açaçağını düşünüyorum. Aşırı rekabet altında çalışan şirketlerin öncelikli hedefi günü kurtarmak olacak ve ar-ge, müşteri sadakati gibi konularda eksik kalacaklar. Sonuç olarak, daha çok reklama maruz kalacağız belki ama aslında arasından seçim yapacağımız ürünler birbirine çok daha benzer özelliklere sahip olacaklar.

Aşırı rekabetin bir sonucu da, ürünlerin çok daha hızlı ve özensiz üretim süreçlerinden geçerek müşterilere sunulabiliyor olması. Her ne kadar günümüz teknolojisi üretim süreçlerini kısaltsa ve kolaylaştırsa da, bu bence bir ürünün tasarımının yapılırken, iyi bir endüstriyel tasarım gerçekleştirilmesini güvence altına alamıyor. Aksine, üretim işi artık gittikçe endüstriyel tasarımdan çok da fazla anlamayan kişilerin elinde şekillenebiliyor.

Daha bilimsel garanti süreleri
Günümüz pazarlarındaki aşırı rekabet, artık şirketlerin ürünleri ile ilgili verdikleri garanti sürelerini de çok daha iyi hesaplamalarına yol açıyor. Eskiden sadece 1 sene garanti sunan bir ürünü belki 5 sene rahatça kullanabilirken, şimdi 3 sene garanti sunan bir ürünün, 3 senenin dolması ile arıza yaptığını görerek şaşırabiliyoruz. Çünkü, eksiden geniş kar marjı ile çalışan şirketler, ürünlerinin özelliklerini garanti şartlarının çok üzerinde tutabilirken, şimdi, istatistiğin sunuduğu bütün olanaklar kullanılarak, ürünlerin garanti süresi kadar dayanmaları sağlanabiliyor. Bu da, şirketlerin daha düşük maliyet ve dolayısı ile rekabet altında da olsa daha yüksek kar marjı ile çalışmalarına olanak tanıyor.

Garanti satın alma
Hatta birçok şirket, standart olarak sundukları garanti ve destek süresini kısa tutup, daha uzun süreli garantileri müşterilere ek ücret ile sunmaya başladılar. Tüketiciler de, ürünlerin artık daha fazla bozulma ihtimali olduğunu görerek, istemeden de olsa, bu seçeneklerden faydalanmaya başlıyorlar.

Sonuç olarak, günümüzde müşterinin de, satıcının da işi daha zor. Artık bazı ürünler çok daha ucuz ortalama fiyatlar ile satılabilirken, müşteri tarafında bu daha düşük güvenilirlik seviyesine sahip ürünler olarak yansıyor. Satıcılar ise, uzun vadeli hedefler koyamadan, rekabet altında ezilmeden yaşamaya çalışıyorlar.

Ne dersiniz, bir süre sonra her ürün, harcıalem ürün haline mi gelecek yoksa?

Tag: , , ,

readprint.com

Haftasonu BBC’nin clickonline programında verilen bir site önerisi hoşuma gitti, sizinle paylaşmak istedim. Readprint.com adresine sahip web sitesinde, kamuya mal olmuş birçok kitabın sayısal versiyonlarını bulup, okuyabiliyorsunuz. Kitapların çoğu Balzac, Hugo, Orwell ve Poe gibi çok okunan isimlere ait. Tavsiye ederim.

Siteye ulaşmak için tıklayın.

Sony’nin Memory Stick Takıntısı


Sony bazı ürünleri pazarda var etmek için gereksiz inat ediyor. Memory Stick de bu ürünlerden bir tanesi. Özellikle dijital fotoğrafçılık ile birlikte, farklı hafıza kartlarının ortaya çıkması esnasında, Sony de bu işi karlı bir iş olarak görüp Memory Stick serisi ürünleri piyasaya sunmuştu. Sony’nin yüksek fiyat politikası, müşterinin diğer formatlara olan alışkanlığı v.b. sebeplerle piyasada pek de tutulmayan bu ürünü, yine de Sony markalı ürünlerde birinci öncelikli kart yuvası olarak yer almaya devam etmekte. Hemen hemen bütün Sony markalı fotoğraf makinelerinde kullanabileceğiniz tek hafıza kartı tipi Memory Stick’tir. Sony’nin Mini DV, televizyon v.b. cihazlarında da durum farklı değildir, mutlaka bir Memory Stick almanız gerekir.

Endüstri standartları belirlenmiş durumda!
Aşırı derecede rekabetin oluştuğu hafıza kartı piyasasında, Sony’nin inatla sadece bu kart tipini destekleme stratejisi, birçok başarılı olabilecek diğer ürünlerinin de önünü tıkadı bence. Dijital fotoğrafçılıkta, Sony kabul etse de, etmese de bir standart oluşmuş durumda. Compact Flash tipi kartlar profesyonel tüketicilerin öncelikli tercihi. Küçük cihazlarda ise Panasonic’în geliştirdiği SD kart yaygın olarak kullanılmakta. Dolayısı ile, birçok potansiyel müşteri, Sony markalı dijital fotoğraf makinelerini incelerken, sadece Memory Stick desteğinin bulunmasını eksi özellikler listesine eklemiştir. Birçok satınalma kararında, bu eksi özelliğin, Sony dışındaki markaları tercih etmeyi desteklediğini tahmin etmek pek de zor değil.

Katma değerin az olduğu bu üründe inat niye?
Sony çok büyük bir yüksek teknoloji üretim ve pazarlama şirketi. Tasarım konusunda yüksek katma değere sahip ürünleri tüketicilerin beğenisini kazanmış durumda. Bunun yanıda, hafıza kartı üretimi, çok daha standart bir iş ve kendine has bir rekabeti barındırmakta. Sony’nin bu alanda farklı bir katma değer yaratması pek mümkün gözükmüyor. Tüketicileri bu ürüne mecbur bırakarak, bu alandan kar sağlamaya çalışmak, bence kendi yarattığı diğer ürünlere de haksızlık oluyor.

Sony’nin, Panasonic’e karşı Japonlar’a has bir gurur mücadelesine takılmış olduğu da düşünülebilir. Bence Sony özellikle üst seviye fotoğraf ürünlerinde, farklı hafıza kartlarını desteklemeye en kısa sürede başlaması gerekmekte. PSP gibi rakip ürünün nispeten olmadığı ürün kategorilerindeyse, Memory Stick’in zorlanması biraz daha anlaşılır olabilir.

Tag: , , , , , ,

Yaşlanmaya karşı, Juvenon


Bir süredir birçok yabancı dergide reklamına rastladığım bir besin desteğinden (ben kısa olsun diye ilaç diyeceğim) size bahsetmek istiyorum. Bu ilacın iddiası, içeriğindeki maddeler sayesinde, vücuttaki yaşlanma etkilerini azalttığı yönünde. İlacın birleşimini Bruce Ames adında bir profesör geliştirmiş. Bu doktor, benim anladığım kadarı ile etrafta dolaşan doktor görünümlü pazarlamacılardan (kusura bakmayın, burada “pazarlamacı”yı biraz kötü anlamda kullandım, çünkü doktorların ettikleri yemin gereği, bu tip faaliyetlerden uzak durmaları gerekmekte) değil gibi, Amerikada “U.S. National Science Prize” ödülü almış bir doktor. İlacın iki önemli etken maddesi var; birisi alfa lipoik asit, diğeri ise L-karnitin. Bu iki madeden bir tanesi, hücre içi enerji üretimini gerçekleştiren mitokondri içindeki mekanizmayla ilgili etkide bulunuyor. Mitokondri, enerji üretimini gerçekleştiriken aynı zamanda bu prosesin yan ürünü olarak ortaya çıkan ve yaşlanmanın en önemli sebeplerinden biri olan serbest radikallere de sebep olmakta, Juvenon serbest radikallerin etkilerini azaltıyor, kısaca güçlü bir antioksidan. Diğer maddenin ise, beyin fonksiyonlarının gerçekleştirilmesinde önemli etkileri var. Bu iki madde birlikte alındığında, sinerjik etki gösteriyorlar, yani tek tek alındıklarından daha fazla toplam fayda sağlıyorlar. Aslında mekanizma bundan biraz daha karışık, ama ben ancak bu kadarını anlatabiliyorum.

Henüz bilimsel olarak kanıtlanmamış
Bu maddeler ile ilgili uzun süreli klinik deneyler henüz tamamlanmadığı için, aslında bilimsel olarak onaylanmış iddialar değil bunlar. Ancak, yine de Juvenon’u geliştiren şirketin yaptığı araştırmalar ve deneyler, önemli seviyede faydaları belirlemiş. Bence sürekli kullanım için klinik deneyleri beklemekte ve doktora danışmakta fayda var.

Ben Juvenon’u Türkiye piyasasında bulamasam bile, bir deneme için ilacın terkibindeki ALA ve L-karnitin’i farklı markalı olarak, birlikte bir süre kullandım. Günlük hayatta fark edebileceğiniz bir değişiklik olarak, cildimdeki yağın daha akışkan (daha az yapışkan) hale geldiğini ve cildimin daha temiz olduğunu hissettim. Zeka seviyemde bir artış oldu mu bilmiyorum :-), ama sanki konsantrasyon seviyesinde bir artışa sebep oluyor.

Aslında bu maddeler günlük olarak yediğimiz yiyeceklerde az miktarda bulunuyor, ama bu ilaç, bu maddeleri günlük besinlerden alabileceğimizin çok üzerinde miktarlarda içermekte. Yine de, ben bu tip maddelerin uzun süreli kullanımı konusunda biraz çekingenim ve bilimsel olarak güvenilirliği onaylanmadığı sürece, sürekli kullanmanın, henüz bilinmeyen etkilere yol açabileceği gibi bir şüphem var.

Ürünün web sitesi: www.juvenon.com

Tag: , , , , , ,

Başarılı Bir Web Stratejisi: GNC


ABD’li vitamin ve besin destekleri pazarlama şirketi olan GNC, bana göre web’in olanaklarını, pazarlama alanında çok güzel kullanan bir kurum. Ürünlerini sadece birer vitamin v.b. olarak konumlandırmayan ve ürünleri ile birlikte, yaşam tarzı pazarlayan bir şirket GNC.

Farklı amaçlara yönelik, farklı web siteleri
GNC, genel web sitesi olan gnc.com’un dışında, farklı müşteri gruplarının ihtiyaçlarına yönelik olarak, farklı web siteleri ile çözümler sunuyor.

gncproperformance.com: Vücut geliştirmecilere yönelik
fitnessplanner.gnc.com: Sağlıklı yaşam için spor yapanların, aktivite planlamasına yönelik
gnctotallean.com: Düşük yağlı, ancak besin değeri yüksek beslenme amaçlı “Total Lean” markalı ürünlere ait
www.heartadvance.com: Kalp sağlığı ile ilgili ürünler ve yaşam tarzı bilgileri
diabeticnutritionplan.com: Diabetiklere yönelik ürünler ve yaşam tarzı bilgileri
gncgear.com: Sağlıklı yaşamı destekleyecek, fitness, spor v.b. ürünlerinin pazarlandığı bir site

İhtiyaca Yönelik Değil, İhtiyaç Yaratan bir Pazarlama
GNC, uzun vadeli olarak müşteri kazanmanın, sadece kutuda bir ürünü satmaktan ibaret olmadığını ve sadece kutudaki ürünün pazarlanmasının zor olduğunu kavramış bir kurum. GNC, çok fazla rekabetin olduğu ve ABD’de neredeyse harcıalem duruma gelmiş vitamin ve besin destekleri alanında, fark yaratabilmek için, öncelikle potansiyel müşteri gruplarını bilgilendirme ve talep oluşturma yoluna gitmekte.

GNC, birçok mucize vaat eden vitamin satıcısı şirketten farklı olarak, ürünlerinin başarısını sağlamak için, müşterilerinin gerçekten de sağlıklı yaşam ilkelerini uygulamasını sağlamaya çalışıyor. Böylece, kullanılan ürünler aynı bile olsa, müşterinin aldığı sonuçlar farklı oluyor ve uzun vadede müşteriler GNC markasına bağlanıyorlar.

Yükselen Kar Marjı ve Fiyatlar
GNC bu yaklaşımının ödülünü, müşterilere daha yüksek fiyat ve kar marjı ile ürün satabilerek, üstelik bu müşterileri çok daha uzun süre kendisine bağlayarak almakta.

GNC’nin Türkiye için hazırladığı bir web sitesi de var (gnc.com.tr), ancak bu site şimdilik ABD siteleri gibi kapsamlı olmak yerine, temel ürün tanıtımı fonksiyonunu yerine getiriyor. Pazar büyüklüğünü dikkate aldığınızda, çok da garip bir durum değil.

Siteleri incelerseniz, daha iyi fikir sahibi olabilirsiniz. GNC’nin genel sitesine www.gnc.com adresinden, diğer özelleştirilmiş sitelere ise, yukarıda verdiğim linklerden ulaşabilirsiniz.

Aynı yaklaşımı uygulayan Polar ile ilgili yazımı da daha önce okumadıysanız, okumanızı öneririm: Kendi alanında bir pazar lideri: Polar

Tag: , , , , , , ,, ,

Pazarlamanın Adı Yok!

Ülkemizin pazarlama kavramından ne kadar uzak olduğu, Başbakan’ımızın ‘Türkiye’yi pazarlamak görevimdir’ sözünden sonra çıkan tartışmalarla daha da iyi anlaşılmış durumda.

Ülkemizde pazarlama denince ilk akla gelen genellikle, kapı kapı dolaşan tencere/tava satıcıları olmakta. Dolayısı ile, bu sözün ardından, Başbakan’ımızın da kapı kapı dolaşarak birşeyler satmaya çalıştığını düşünenler var.

Çok Geri Kaldık!
Bu tablo, aslında Türkiye’nin bugüne kadar belli alanlarda da neden yol alamadığının çok güzel bir göstergesi. Çünkü Türkiye’de genel olarak pazarlamanın ne olduğu bilinmiyor. Çünkü Türkiye gerçek anlamda pazarlama aktivitelerini çok uzun süre gerçekleştirmedi.

Uluslararası Kamuoyu Oluşturma
Türkiye çok önemli kaynaklara ve değerlere sahip bir ülke, ama ne yazık ki pazarlamayı anlayamadığımız ve uygulamadığımız için, sürekli olarak “Türkiye’yi kimse bilmiyor” yakınması ile dolaşıyoruz. Türkiye’yi herkese bildirmek hepimizin görevi, özellikle de politikacılarımız. Bu da bilinçli şekilde uygulanacak pazarlama faaliyetlerine bağlı. Bu çok uzun vadeli ve kararlılık isteyen bir çalışma.

Türkiye’nin Farkının ve Değerlerinin Anlatılması
Bu başlık aslında Türkiye ile ilgili olarak pazarlama fonksiyonunun neyi gerçekleştirmesi gerektiğini tanımlıyor bence. Türkiye’nin her politikacısı pazarlamayı bilmek ve uygulanmasını sağlamak durumunda. Türkiye’nin farkının ve değerlerinin anlatılması için, reklam, halkla ilişkiler ve diğer aktivitelerin çok iyi ve verimli şekilde uygulanması gerekmekte. Üstelik bu durum son dönemde sadece Türkiye için değil, bütün ülkeler için önem taşıyor. Çünkü artık her ülke, dünyadaki para akışını ve refahı kendine doğru çekmek için daha fazla çabalaması gerektiğinin farkında. Kimsenin konumu garanti değil. Herkes stratejik işbirliklerine ihtiyaç duyuyor. Nasıl ki insan ilişkilerinde eş-dost muhabbeti önemliyse, aynı faktörler ülkelerin daha iyi pazarlanmasında ve refaha ulaşmasında etkili oluyor.

Komplo Teorileri
Ülkemizde her zaman komplo teorileri revaçta oldu. “O ülke bizim düşmanımız, bu şirketler Türkiye’yi batırmak istiyor, bunların hiçbiri dost değil, Türkiye’yi satıyoruz” paronoyası nedense hep hoşumuza gitti. Çünkü bu, kolay olan yoldu. Dostumuz olabilecekleri veya çıkarımız için işbirliği yapabilecekleri görmek ve onları kazanmaya çalışmak ise çaba, planlama ve politik risk almayı gerektirmekte.

Selpak, Nescafe, Nylon ve diğerleri

Sabah ilk iş olarak jilet ile traş olduktan sonra, dumanı tüten bir nescafe eşliğinde, az miktar sana ile teflon tavada kızarttığım yumurtalı bir kahvaltımı yaptım. Hava soğuk olduğu için polarımı giymeyi unutmadan, işime gitmek üzere yola çıktım. Bugün jipimi bakıma bırakmam gerektiği için, önce servise uğradım. Servisten çıkışta, metroya binmeden önce keyifli bir yolculuk için walkmanimin kulaklığını takmayı ihmal etmedim.

Yukarıdakilerin hiçbirini yapmadım. Aslında, günlük hayatımıza bazı markaların ne şekilde nüfuz ettiklerini anlatabilmek için, uzun bir senaryo yazmaya da pek gerek yok. İlk paragrafta geçen markaların hepsi de, kendi bulundukları ürün sınıflarında, jenerik ürün adı olarak kullanmaya alıştığımız markalar. Hatta öyle ki, çoğu insan bunların ticari marka olduğunu kendilerine söylendiğinde şaşıracaktır. Hadi biraz eski ve yeni örnekleri vermeye devam edelim.

Hatılar mısınız bir dönem Şaşal markası (Pınar’ın plastik şişeli suyu) şişe suyunu tarif eden bir markaydı. Ya Vim‘lemek veya Cif‘lemek terimleri, ovarak temizleme aktivitesini nasıl da tarif ediyorlar. Nescafe yerine, ‘bir fincan sütsüz hazır konsantre kahve’ diye sipariş verseniz, garson size nasıl bakardı acaba? Bayramda akraba ziyaretlerinin veya özel günlerin önemli bir aksesuarı da Madlen çikolatadır. Walkman diye bahsettiğimiz kasetçalarların ne kadarı acaba gerçekten Sony’nin ürettiği gerçek Walkman’lerdir? Statü sembolü jipiniz acaba gerçekten de Chrysler’in Jeep markası mı? Naylon çorabınız, Dupont’un ürettiği Nylon markalı malzemeden mi üretilmiş? Yemek tariflerinde verilen ‘yarım paket Sana yağı’ talimatına ne kadar uyuyorsunuz! Her sabah gerçekten Gilette markalı bir jilet ile mi tıraş oluyorsunuz? Soğuk günlerde Malden Mills’in ürettiği Polar mı(Polartec) giydiğiniz. Yine soğuk günlerde burnunuz akınca kullandığınız selpağınız, Selpak marka mı? Teflon (Dupont’un yapışmayan malzemesi), Orkid (kadın bağı), Vileda (yer temizlik mopu), Çekomastik (silikon conta), Uhu (yapıştırıcı), Pimapen (PVC pencere sistemi), Isıcam (ısı yalıtımcı cam) ve Omo (Unilever’in deterjanı) verilebilecek diğer örnekler.

Bir marka sahibinin olmak isteyebileceği çok önemli, prestijli bir durumu tarif ediyor bu markalar. Ürünlerin ortaya çıkış tarihçesine göre, farklı coğrafyalarda farklı jenerik isimler ortaya çıkıyor. Mesela bizim için Selpak ne ise, Amerikalı’lar için Kleenex aynı anlamı ifade ediyor. Bir Amerikalı’ya Sana ile yemek tarifi verirseniz, sizi anlamayacaktır 🙂 Ayrıca, bu markalar, çoğunlukla konumlarını ürün ömrünü doldurmaya başladıktan sonra kaybediyorlar. Fay -> Vim -> Cif döngüsü buna çok güzel bir örnek. Yani konumunuz garanti altında değil, ürün olarak cazibenizi kaybettiğinizde, kullanım oranınız düştüğünde, isminiz de piyasadaki etkisini kaybediyor.

Bu ürünlerin hemen hemen hepsi, ürün hayatları boyunca en azından belli bir dönem boyunca baskın pazar lideri olarak piyasada hüküm sürmüş markalar. Ama, birçok sektörde, birçok lider marka olmasına rağmen, bu tip ürünlerin hepsi jenerik ürün adı olarak kullanılır hale gelmiyorlar. Bu duruma gelen markaların belli ortak özellikleri var:

Yeni bir ürün grubu yaratan/tanımlayan marka: Bu ürünlerin hemen hemen hepsi, tüketicilerin daha önce tüketmeye alışık olmadıkları yeni bir ürün grubunun temsilcisi oluyorlar. Bu sebeple, çoğu durumda, günlük dilde, o ürünü tarif etmek için hazır bir kelime bulunmuyor. İnsanlar da, en pratik çözüm olarak bu ürünün markasını günlük hayatlarında isim olarak kullanmaya başlıyorlar. Örnek olarak Walkman, daha önce kimsenin üretmediği bir ürün ve yaşam tarzını tanımlamıştı ilk çıktığı yıllarda.

Piyasaya ilk giren marka: Bu ürünlerin markalarının isim olarak yerleşebilmesi için, aynı zamanda, piyasaya ilk giren marka olmaları da büyük önem taşıyor.

Günlük hayatta fazla kullanılan ürünler: Bu tip ürünler genellikle günlük hayatta çok fazla kullanım alanı olan ürünler. Böylece, çok kısa sürede birçok kişinin kullandığı ve birbirlerine bahsettikleri ürünler haline geliyorlar.

Sizin de aklınıza gelen eski/yeni bu tip markalar var mı? Aklınıza gelenleri paylaşırsanız sevinirim.

Tag: , , , , ,

Bugünkü Hürriyet


Hürriyet web sitesinde yeni bir uygulamaya başladı. Ana sayfanın sol üst küşesindeki “Bugünkü Hürriyet” simgesine tıkladığınızda, o günün Hürriyet gazetesini, sayfa sayfa görüntüleyebiliyorsunuz. Daha önce Milliyet, sadece ilk sayfasını bu şekilde yaynlamaya başlamıştı.

Değişen medya ve kağıdın sınırlı kullanımı
Bilinçli mi yapıldı bilmiyorum ama bence bu Hürriyet adına güzel bir adım. Bu uygulamanın daha önce düşünüldüğüne eminim, ama muhtemelen, “Internet’te bedava yayınlarsak, basılı gazeteyi kim alır” korkusu ile gerçekleştirilmemiştir diye tahmin ediyorum. Ancak, habercilik ve yayıncılığın geleneksel mecralardan, online mecralara hızlı şekilde kayışını, sanırım ülkemizdeki mecralar da artık anlamaya başladı. Çok kısa süre sonra, Internet’ten hızlı şekilde elde edilebilen bilgilerin, basılı versiyonlarına ihtiyaç oldukça azalacak. Nasıl ki sayısal fotoğrafçılık, geleneksel fotoğrafçılığı kökünden etkilediyse, kişilerin online erişim oranı arttıkça, aynı dönüşüm yayıncılık alanında da gerçekleşecek. Bu dönüşüm sonrasında, sadece elektronik ortam dışında saklanmak istenen bilgiler kağıt ve o dönemde kağıt yerine kullanılacak mecralara aktarılacaklar. Kağıda basılı olarak satılan haber/bilgi kaynaklarının, saklanmayı ve daha uzun süre incelenmeyi gerektirecek bir katma değere sahip olamaları gerekecek. Hatırlarsanız, eskiden bütün fotoğraflar kağıt üzerine basılırdı, ancak şimdi sadece çerçeveletmek istediğimiz, en güzel fotoğrafları basıyoruz, gerisi bilgisayardaki sayısal arşivimizde kalmakta.

Doğada Çözünebilen Su Şişesi


Amerika’da bir süre önce satışa sunulan Biota markalı şişe sularının önemli bir özelliği var. Şişeleri kullanımdan sonra doğada çözünebilir özellikteler. Mısır lifinden üretilen bu şişeler, normal saklama koşullarında özelliklerinden birşey kaybetmezken, çöp haline geldiklerinde doğada 75-80 gün içerisinde tamamen çözünüyorlar. Bildiğiniz gibi, PET’ten üretilen şişeler doğada çözünemedikleri için, önemli bir çevre kirliliğine sebep oluyorlar.

Üretici şirket, maliyetinin, diğer pet şişelerle rekabet edebilir seviyelerde tutulacağını söylüyor.

Doğada çözünebilen ürünler neden önemli?
İnsan atıkları sebebi ile, artık kendini temizleyemeyen dünyamız, şu anda tarihinde hiç görülmemiş bir çevre kirliliği ile karşı karşıya. Okyanusların kirliliği inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Bunun en önemli sebeplerinden biri de, petrolden imal edilen plastik ürünler. Bu ürünlerin en iyisinin bile, doğada çözünmesi yüzlerce yıl alıyor. Bazıları hiçbir şekilde doğada çözünemiyorlar. Plastik ürünler, okyanuslarda belli bir süre sonunda parçalanarak (ama çözünmeden) mikroskopik boyuta iniyorlar. Bu parçalar, okyanus besin zincirinin en alt halkası olan planktonlara ve oradan da daha büyük balıklara ve deniz kuşlarına geçiyor. Sonuç olarak, dünyanın en temiz olduğu düşünülen denizlerinden bile yakalanan balıkların vücudunda da, petrol ürünü kalıntılarına rastlanıyor. Bilim adamları, kısa-orta vadede, okyanus besin zincirlerinin çökme tehlikesinden bahsediyorlar.

Nasıl? İç karartıcı değil mi? Ama bunlar gerçekler ve eğer tedbir alınmazsa, gerçeklerle çok farklı şekilde yüzyüze geleceğiz. İşte bu yüzden çevre kirliliğine yol açmayan ürünler önemli. Bu konuda çok daha fazla politik destek ve zorlama gerekiyor. Toplumların, çevreleri ile uyumlu şekilde yaşamayı alışkanlık haline getirme ve daha az inorganik çöp üretme zorunluluğu var. Aksi taktirde, bizim çocuklarımız çok farklı bir dünyada yaşayacak.

Ürünle ilgili detaylı bilgi için tıklayın.

Tag: , , , ,