Son zamanlarda etrafta 19 litrelik kullan-at tipi su damacanaları gözükmeye başladı. Geçtiğimiz gün, bir gazetede bununla ilgili bir su markasının reklamını da gördüm. Müşteriye rahatlık diye sunulan bu yeni ambalaj tipi, çevre kirliliğine inanılmaz katkıda bulunacak.
En basit ihtiyaçlarımızı karşılamak için, çevre üzerinde bu kadar baskı yaratan ambalaj malzemeleri kullanılması, artık akıl ve mantık sınırlarını zorluyor. Evlere servis yapılan ve dayanıklı polikarbonat damacanalar yüzlerce kere aynı amaçla kullanılabilirken, çok miktarda plastiğin bir kerede doğaya fırlatılıp atılması ile sonuçlanan bu yeni ambalaj tipinin sağlayacağı fayda ne olacak? Su şirketinin damacanaları toplayıp, yeniden doldurması zahmetinden mi kurtaracak bizi?
Tüketici olarak aşırı ambalajlanmış ürünlerden kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum. Biz çocukken anne-babamızla pazara çıktığımızda, herkes kendi pazar filesini yanında getirir ve aldığı meyve/sebzeyi bu filelerle evine taşırdı. Şimdi baktığımızda, en basit market alışverişimizin sonucunda, onlarca plastik poşet çöpe atılıyor. Yediğimiz her meyvalı yoğurdun plastik kabı çöpe atılıyor. Her plastik kola şişesi çöpe atılıyor. Her “fast food” öğününden sonra çöpe atılanları düşünün…
Her gün çöpe attıktan sonra üzerinde bir daha düşünmediğimiz bu maddelerin, çok küçük bir bölümü geridönüşüm işlemleri ile tekrar kullanıma kazandırılıyor, ancak çok büyük bir bölümü de, doğaya; toprağa ve suya karışıyor. Plastik maddelerin doğada ve suda tam çözünmesi yüzlerce yıl aldığı için de, doğada dolaşan bu plastik maddeler, binlerce küçük parçaya ayrıldıktan sonra, besin zincirinin en altında yer alan canlılarının bile vücuduna molekül boyutunda girmeye başlıyor. Devamında da, biz insanların tükettiği besinlerin içine kadar ulaşıyor.
Olayın vahametini anlatabilmek için, bir kaç rakam ve bilgi vermekte fayda var: Sadece 1 adet 1 litrelik plastik şişenin, ayrıştığı en küçük parçaları, dünyanın bütün sahillerinde her mil başına bir parça düşecek şekilde kirlilik yaratabiliyor. Kuzey Denizi’nde yapılan bir araştırmada, kilometrekare başına 110 parça plastik atığı bulunmuş. Buradan hesapla, Kuzey Denizi’ndeki toplam platik atığının 600.000 ton olduğu hesaplanıyor. Bu, deniz altındaki yaşam üzerinde, geri döndürülemez etkiler yapacak bir kirlilik.
Artık tüketiciler olarak, tüketirken çöp üretmek, özellikle de organik olmayan, doğada çözünemeyen tipte çöp üretmek alışkanlığından vaz geçmemiz gerekiyor. Alışverişlerimizde alacağımız basit kararlar ile, çevreyi daha az kirleten ürünleri tercih etmek mümkün. Üreticilerin de, biz tüketicilerin daha az tercih ettiği ambalaj tiplerini kullanmaya devam edemeyeceklerini unutmayın.
Çok uzak olmayan bir gelecekte, dünya üzerindeki en büyük problemlerden biri temiz su kaynaklarına ulaşmak olacak. Çünkü, her gün daha fazla çöpün doğaya karıştığı dünyada, artık gerçek anlamda temiz su kaynağı bulmak her geçen gün zorlaşmakta. Temiz su kaynaklarının tükenmesinin etkisi, tahmin edebileceğimizin çok daha büyük küresel sorunlara ve türlerin yok oluşuna sebep olacak.
Çok karamsar gibi gözüken bu tablo, aslında dünyadaki mevcut tüketici alışkanlıklarının değiştirilmemesi durumunda çok kısa sürede yaşanacalardan başka bir şey değil. Bizlerin, yani bütün dünya vatandaşarının, yaşayabileceğimiz tek dünyanın bu olduğu bilinci ile hareket etmeye başlamasının vakti geldi de geçiyor.
İlgili yazılar:
– The trash vortex
– Tips for Living Green
– Reduce, Reuse, Recycle
– Green tips for everyday
– Çevre Kirliliği
– Doğada Çözünebilen Su Şişesi
Tag: ambalaj, çevre, çevre kirliliği, paket
vaktiyle damacana kullanılırdı, cam damacana hasır bir sepet içerisinde olurdu. her aileye bir tane. kullan at değil; al ölene kadar kullan. sucu gelirdi. ya da taşdelen, karakulak, hamidiye, çenesuyu, kocataş, kestane suyu vb. su doldurma merkezlerinden ailecek gidilmek suretiyle su temin edilirdi… şimdi ise bir tık ötemizde çevre felaketleri söz konusu…
Sayın Kumsal Deniz üşenmeyip uzun bir e-posta mesajını bana iletmiş. Kendisinin bu konudaki yorumunu ve altına da kendi cevabımı ekliyorum:
Merhabalar, Serdar Bey.
Öncelikle bloğunuzu yakından takip ettiğimi belirtmek isterim. Hatta seyrek
yazdığınız dönemlerde size mail bile atmayı düşündüğüm zamanlar oluyor. O
kadarki müptelanız oldum 🙂
Yalnız, bu PET şişeler ile ilgili yazınızda bir kaç satırda ben yazmak
istedim size.
Bende TEMA gönüllüsü ve Kimya Mühendisiyim. Ve yazdıklarımın belki biraz
daha dikkate alınması adına söylüyorum ki, plastik sanayinde ambalaj
sektöründe çalışıyorum.
Yazdıklarınıza bir noktaya kadar katılmamak mümkün değil, ancak bir takım
başka düşünülmesi gereken noktalar var diye düşünüyorum.
Bir insanın sağlığı hatta hayatı neyle kıyaslanabilir. Bir ağaç eşittir bir
insan diyebilirmiyiz mesela, tabi ki hayır değil mi?
Sağlık söz konusuysa, sanırım bazı şeylerden fedakarlık etmek gerekir. Bir
kullanımlık ambalajların evde sürekli yenilenen ambalajlara göre hijyen
açısından çok daha gerekli olduğunu hangimiz inkar edebilir. Atık sorunu
çevre bilinci gelişmiş sanayici kuruluşları içinde bir sorun ve üzerinde
yaptığımız çalışmalar bence taktire değer.
Şu anda tüm dünyanın dönüşümlü ambalajlar üzerinde çalıştığını göz ardı
edemeyiz. Türk firmaları da bu yolda önemli adımlar kaydediyor. Çevreye
duyarlı genç mühendis ve personelleriyle her geçen gün biobozunur
ambalajları piyasa sunuyorlar. Sağlık açısından önemli ve gerekli bir konuda
belki bunları kullanmayalım yerine, ?çevreyi düşünen plastikleri yani
toprağa kısa sürede karışan plastikleri tercih eden firmaların ürünlerini
kullanalım demek daha doğru olmaz mı?
Ayrıca örnek olarak kağıt ambalajların atıklarının belki çevreye daha az
zararı var, ancak üretim aşamaları arasında öyle büyük fark var ki. Plastik
üretimiyle kağıt üretimi çevreye verdiği zararlar açısından tartışılamıyacak
kadar farklı.Kağıt üretim fabrikalarının su kenarında olmak zorunda oluşu bu
nedenledir. Plastik sanayi üretimi bu denli bir atık bırakmamaktadır.
Cam evet sağlıklı bir ambalaj türüdür ancak ekonomik açıdan gene plastikle
kıyaslanamayacak derecede pahalıdır. Sağlık sadece üst düzey gelirli
kişilerin hakkı değildir, orta ve alt gelirli kişilerde yedikleri gıda
ürünün iyi ambalajlanması, raf ömrünün en uzun sürede sağlandığı plastik
ambalajları kullanma hakkına sahip olmalaıdır. Ayrıca pek çok plastik
amabalajlar yüksek bariyer özellikleriyle camdan çok daha fazla koruyucu
ambalaj özelliği taşımaktadır.
Deterjan vb ürünler tamamiyle insan sağlığına zararlı katkı maddeleri
içermektedirler, alışveriş esnasında kesinlikle gıda malzemeleriyle temas
ettirilmemelidirler bunun içinde ayrı poşetlendirilmelidir.
Bunlar bir anda aklıma gelen bir kaç nokta duruma birde bu açıdan bakmak
doğru olur diye düşünüyorum.
Anlayışınız için ve yolun daha çok başında olan genç bir mühendise
fikirlerini paylaşma imkanı verdiğiniz için ayrıca teşekkür ederim.
Saygılarımla
————————————————————————–
Merhaba Sayın Kumsal Deniz,
İlginiz ve görüşlerinizi ilettiğiniz için çok teşekkürler. Söylediklerinize ben de katılıyorum. Benim yazımda vurgulamak istediğim nokta, daha çok gereksiz şekilde aşırı ambalajlanmış ürünlerin kullanımı ile ilgili dikkat çekmekti. Ambalajın gerekli olduğu durumda, kullanılan malzemenin en iyi şekilde seçilmesi için, bir çok kriterin değerlendirilmesi gerekmekte elbette.
Hangi malzemeden üretilirse üretilsin, ambalaj malzemelerinin sadece çöp aşamasına geldiklerinde değil, üretim proseslerinde harcanan enerji ve diğer maddelerden kaynaklanan çevre kirliliğinin de dikkate alınarak en uygun ambalaj malzemesinin seçilmesi gerektğine ben de katılıyorum.
Önemli problemlerden biri de, üreticilerin, çevre ile ilgili kanunların yetersiz olması veya uygulanmaması nedeni ile, seçtikleri ambalaj konusunda çok serbestçe hareket edebilmeleri.
Bence, sizin gibi kimya konusunda uzmanlaşmış kişilere, çevreye her anlamda daha az darbe indiren ambalaj ve üretim tekniklerinin geliştirilmesi ve toplumun bilinçlendirilmesi konusunda büyük rol düşüyor.
Ayrıca, tüketicilere de, sadece ambalaj konusunda değil, her türlü tüketimleri esnasında, doğaya en az zarar veren seçenekleri tercih etmek konusunda sorumlulukları olduğu bilincinin verilmesi gerekmekte. Tabii ki bunun ilk adımı da, yasal olarak tüketici ve üreticileri yönlendirecek kanun ve uygulamaların yerleştirilmesinden geçmekte.
Bence, çevresel atıkları en aza indirmeye katkıda bulunan ve üretimlerinde bunu uygulayan kurumlara, özel bir “çevre koruma puanı” verilmeli. Bu puanlar da, kurumun belli şekilde sübvanse edilmesini sağlayan ödül programları ile ilişkilendirilebilir. Böylece, çevreye duyarlı üretim yapan kurumların, bu iyi niyetleri ödüllendirilmiş ve diğer duyarsız kurumların yaratacağı haksız rekabetin önüne geçilebilir.
Konu çok uzun aslında. Bir kısmını da gelecek blog yazılarıma bırakmayı tercih ediyorum 🙂
Görüşlerinizi ve benim cevabımı blogumda yayınlayacağım.
İlginize tekrar teşekkürler.
Sevgi ve saygılarımla.
Serdar Öner.