Sonunda Markethink!

Neden bu kadar süredir blog yazılarımı aksattığımın cevabını vermenin zamanı geldi sanırım 🙂

Ağustos ayı sonu itibarı ile, 5 yıldan uzun süredir Pazarlama Müdürlüğü görevini yürüttüğüm DorukNet’ten ayrıldım. Ayrılış sebebim, 15 yıllık çalışma hayatım ve 10 yıllık Internet sektörü tecrübem ile, farklı bir şeyler yapma isteğimin son aşamaya gelmiş olmasıydı.

İşte son bir kaç ayı, hem DorukNet’ten ayrılış, hem de yeni yapacaklarımla ilgili hazırlıkların yoğunluğu ile geçirdim. Durum böyle olunca da, maalesef blog da aksadı doğal olarak.

Yeni dönem: Markethink
Markethink bir servis markası. Amacım, bu marka altında bilgi ve deneyimlerimi, bu konuda ihtiyacı olanlara, farklı çalışma modelleri ile sunabilmek. Aslında yapacağım çalışmayı “Outsourced Marketing Services” başlığı ile ifade etmek kolayıma geliyor. Markethink servisleri, diğer konuları da içermekle beraber, özellikle Internet’te Pazarlama ile ilgili konulara yoğunlaşacak. İlgilenenler, daha detaylı bilgiye www.markethink.com adresinden ulaşabilirler.

İşte durum böyle. Anlayacağınız, yazılarımı aksattım ama, iyi bir sebebi vardı 🙂

Sevgiler.

Tag: , , , , ,

Tadım TV Reklamı

Tadım’ın son dönemdeki TV reklamı beni çok şaşırttı. Senelerdir piyasadaki kuruyemiş markaları arasında “bence” üst seviyede bir profil çizen bu markanın, TV reklamlarının basitliğine inanamadım. Hatırlayamayanlar için hatırlatayım, reklamda, bar ortamındaki bir adam parmaklarının ucunda zıplattığı bir fıstığı, en sonunda havaya fırlatıyor ve bu fıstığı da adama yakın bir kadın havada ağzıyla kapıyor. Ne senaryo ama!

Şunu söyleyeyim, eğer daha önceden Tadım ürünleri tüketip, kalitesine güvenmeseydim, bu reklam benim Tadım ürünlerini DENEMEMEMİ garanti altına alabilirdi.

Reklamda hangi hedef kitleye, nasıl bir mesaj verilmeye çalışılıyor çok merak ediyorum. Yoksa sadece “biz bir TV reklamı yapalım” için mi bu reklam yapılmış. Üstelik, gördüğüm kadarıyla frekansı da bayağı yüksek. Ayrıca, reklamın altındaki gizli mesaj da, bence kadınları küçük düşürücü bir anlam taşımakta.

Fonksiyonel ürün olarak konumlandırılabilirdi
Bence Tadım bu reklam kampanyası ile çok büyük bir fırsatı kaçırmış durumda. Pazardaki mevcut iyi durumunu, gerçekleştirdiği bu reklam çalışması ile geliştiremedi. Ben olsam, bütün dünyada sağlık uzmanlarının bangır bangır cevizin, fındığın, fıstığın ve diğer kuruyemişin sağlığa faydalarını anlattıkları bu dönemde, bu söylemlerin avantajını kullanan bir ürün ve reklam mesajı ile piyasaya girerdim. Tüketicilerin fonksiyonel ürünler kategorisine çok büyük ilgi duyduğu, sağlıklı beslenme bilincinin yükselme trendine girdiği bu dönemde çok yaratıcı işler yapılabilirdi. Bu konuda yoğurtçuların yaptıklarına bakıp, ilham almak mümkün.

YAZIK diyorum ben böyle harcanan paralara! Biraz kafa çalıştırılarak, aynı bütçe ile markanın gelebileceği noktaları düşünmeden edemiyorum.

İlgili yazılar:
A. SELIM TUNCER | DIYALOG: | Reklam yapmaya başlamadan önce yapılacak o kadar Çoooooooook şey var ki!

Tag: , , , , , ,

Yabancı mı, yerli mi?

Ülkemiz insanının yabancı marka merakı öyle ileri düzeydeki, biz pazarlamacılar da bazan bu konuda çaresiz kalabiliyoruz. Ben kişisel olarak kendi kullandığım dilde yabancı kelime kullanmamaya özellikle dikkat ederim. Eğer bir kelimenin Türkçe’sini biliyorsam, biraz daha havalı görünmek uğruna yabancı dildeki karşılığını kullanmam.

Ama gelin görün ki bu konu marka yaratma ile ilgili uygulamalara gelince, durumum bu kadar rahat olamıyor maalesef. Marka yaratırken de Türkçe kullanmaya kendimi zorlasam da, bazı durumlarda, ürünün başarısı için gerçekten de yabancı bazı kelimelerin kullanılması daha güvenli bir yol olabiliyor. Bu bizim insanımızın, özellikle de belli bir sosyo-ekonomik düzeye ulaşmış insanımızın geçmişten beri yabancı ürün düşkünlüğünün genlerine işlemiş olmasından kaynaklanıyor. Çoğu kişi, sözde Türk ürün ve markalarını kullanacaklarını ifade etmelerine rağmen, uygulamada, aynı kalite özellikleri ve maliyetteki ürünler arasında seçim yapmak söz konusu olduğunda yabancı markaların (veya yabancıymış gibi gözüken) seçilme ihtimali daha fazla. Bu nedenle ben, özellikle Türkçe kelimelerle bir marka oluştururken, göze ve kulağa hoş geldiğinden ve ürünü ifade ettiğinden çok daha fazla emin olmak istiyorum.

Ne dersiniz, siz de marka oluştururken aynı kaygıları taşıyor musunuz?

İlgili yazılar:
İlk aklınıza gelen marka hangisi?

Tag: , ,

19 litrelik kullan-at PET şişe

Son zamanlarda etrafta 19 litrelik kullan-at tipi su damacanaları gözükmeye başladı. Geçtiğimiz gün, bir gazetede bununla ilgili bir su markasının reklamını da gördüm. Müşteriye rahatlık diye sunulan bu yeni ambalaj tipi, çevre kirliliğine inanılmaz katkıda bulunacak.

En basit ihtiyaçlarımızı karşılamak için, çevre üzerinde bu kadar baskı yaratan ambalaj malzemeleri kullanılması, artık akıl ve mantık sınırlarını zorluyor. Evlere servis yapılan ve dayanıklı polikarbonat damacanalar yüzlerce kere aynı amaçla kullanılabilirken, çok miktarda plastiğin bir kerede doğaya fırlatılıp atılması ile sonuçlanan bu yeni ambalaj tipinin sağlayacağı fayda ne olacak? Su şirketinin damacanaları toplayıp, yeniden doldurması zahmetinden mi kurtaracak bizi?

Tüketici olarak aşırı ambalajlanmış ürünlerden kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum. Biz çocukken anne-babamızla pazara çıktığımızda, herkes kendi pazar filesini yanında getirir ve aldığı meyve/sebzeyi bu filelerle evine taşırdı. Şimdi baktığımızda, en basit market alışverişimizin sonucunda, onlarca plastik poşet çöpe atılıyor. Yediğimiz her meyvalı yoğurdun plastik kabı çöpe atılıyor. Her plastik kola şişesi çöpe atılıyor. Her “fast food” öğününden sonra çöpe atılanları düşünün…

Her gün çöpe attıktan sonra üzerinde bir daha düşünmediğimiz bu maddelerin, çok küçük bir bölümü geridönüşüm işlemleri ile tekrar kullanıma kazandırılıyor, ancak çok büyük bir bölümü de, doğaya; toprağa ve suya karışıyor. Plastik maddelerin doğada ve suda tam çözünmesi yüzlerce yıl aldığı için de, doğada dolaşan bu plastik maddeler, binlerce küçük parçaya ayrıldıktan sonra, besin zincirinin en altında yer alan canlılarının bile vücuduna molekül boyutunda girmeye başlıyor. Devamında da, biz insanların tükettiği besinlerin içine kadar ulaşıyor.

Olayın vahametini anlatabilmek için, bir kaç rakam ve bilgi vermekte fayda var: Sadece 1 adet 1 litrelik plastik şişenin, ayrıştığı en küçük parçaları, dünyanın bütün sahillerinde her mil başına bir parça düşecek şekilde kirlilik yaratabiliyor. Kuzey Denizi’nde yapılan bir araştırmada, kilometrekare başına 110 parça plastik atığı bulunmuş. Buradan hesapla, Kuzey Denizi’ndeki toplam platik atığının 600.000 ton olduğu hesaplanıyor. Bu, deniz altındaki yaşam üzerinde, geri döndürülemez etkiler yapacak bir kirlilik.

Artık tüketiciler olarak, tüketirken çöp üretmek, özellikle de organik olmayan, doğada çözünemeyen tipte çöp üretmek alışkanlığından vaz geçmemiz gerekiyor. Alışverişlerimizde alacağımız basit kararlar ile, çevreyi daha az kirleten ürünleri tercih etmek mümkün. Üreticilerin de, biz tüketicilerin daha az tercih ettiği ambalaj tiplerini kullanmaya devam edemeyeceklerini unutmayın.

Çok uzak olmayan bir gelecekte, dünya üzerindeki en büyük problemlerden biri temiz su kaynaklarına ulaşmak olacak. Çünkü, her gün daha fazla çöpün doğaya karıştığı dünyada, artık gerçek anlamda temiz su kaynağı bulmak her geçen gün zorlaşmakta. Temiz su kaynaklarının tükenmesinin etkisi, tahmin edebileceğimizin çok daha büyük küresel sorunlara ve türlerin yok oluşuna sebep olacak.

Çok karamsar gibi gözüken bu tablo, aslında dünyadaki mevcut tüketici alışkanlıklarının değiştirilmemesi durumunda çok kısa sürede yaşanacalardan başka bir şey değil. Bizlerin, yani bütün dünya vatandaşarının, yaşayabileceğimiz tek dünyanın bu olduğu bilinci ile hareket etmeye başlamasının vakti geldi de geçiyor.

İlgili yazılar:
– The trash vortex
– Tips for Living Green
– Reduce, Reuse, Recycle
– Green tips for everyday
– Çevre Kirliliği
– Doğada Çözünebilen Su Şişesi

Tag: , , ,