Kaynak ve Referans Bilgiler
Bugünden itibaren, kendim için biriktirdiğim kaynak ve referans bilgi linklerine bu bölümden bağlantı vereceğim, sizlerin de işine yarayabileceğini tahmin ediyorum. Bu bölümün sürekli bağlantısına, sitenin sol bölümünde yer alan “KAYNAK VE REFERANS BİLGİ” başlığının altında bulabilirsiniz.
Ulaşmak için tıklayın.
The State of European Online Commerce
‘Jolly good’
The UK may not have the largest economy in Europe, but retail e-commerce in the UK has hit its full stride.
“UK online buyers outspend their European and even American counterparts on an annual per capita basis,” says Jeffrey Grau, eMarketer senior analyst and author of the new report, Europe Retail E-Commerce: Spotlight on the UK, Germany and France. “eMarketer projects that the average online spend on all products and services, including travel and event tickets, will be $2,171 in the UK in 2006, compared with $1,831 in the US.”
Mehtap Kafeterya Gloria Jeans’a karşı!

Evimize yakın olduğu için Emirgan’daki Mehtap Kafeterya’ya sık sık uğrarız. Geçtiğimiz günlerde masadaki peçeteliklerin üzerinde ‘Wireless’ ifadesini görünce, ‘Acaba burada da kablosuz Internet var mı?’ dedim kendi kendime. Bir-iki gün sonra, bu sefer yanımda taşınabilir bilgisayarım da varken bu sefer garsona sordum, varmış. Hemen açtım bağlandım, o anda benim için önemli bir kaç e-posta mesajını da cevaplayıverdim. Hoşuma da gitti, yerel ve geleneksel görüntüdeki bir mekanda, bu imkanı bulmak hem şaşırtıcı, hem de takdir edilecek bir vizyondu. Zaten aynı kafeteryanın garsonlarının daha önce çok az yerde var olan elektronik kablosuz sipariş sistemini kullanmaya başlamalarından, bu işyeri sahibinin, yeniliklere değer veren biri olduğunu anlamıştım, demek ki, bu durum bir raslantı değilmiş.
Geçenlerde bir arkadaşımla Rumeli Hisarı’nın yakınındaki Gloria Jeans markalı kahve dükkanında buluştuk. Bu gibi mekanlarda genelde kablosuz bağlantı imkanı olduğunu bildiğim için, yine garsona mekanda bu imkanın olup olmadığını sordum. Garson, böyle bir servis için kendilerinin TT’nin kablosuz bağlantı kartlarını sattıklarını söyledi. Garsona teşekkür ederek, arkadaşımla sohbete devam ettim. Tabii ki, sohbetin konusu da, Gloria Jeans’ın bu servisi ücretli olarak müşterisine sunmaya çalışmanın garipliği üzerine döndü.
Aslında bu servisin bir kafeteryada ücretli satılmaya çalışılması çok da garip bir durum değil. Özellikle de müşteri profilinin yüksek olduğu düşünülebilecek bir mekanda yapılabilecek bir uygulama gibi gözüküyor.
Ama ben durumun böyle olmadığını düşünüyorum.
Kahve mi sattığınızı düşünüyorsunuz?
Gloria Jeans’in yanılgısı, müşterilerine sattığı ürünün kahve olduğunu zannetmesi. Ama, aslında satılan şey, müşterinin o mekandaki deneyimi. Kimisi için arkadaşı ile yapacağı bir sohbet, kimisi için huzurlu şekilde gazete okumak, kimisi için kahve içerken, bir yandan da işini yapabileceği bir ortam. Hani derler ya, ‘kahve bahane’, bu aynen geçerli. Internet bağlantısı da, bu deneyimi çeşitlendirebilecek imkanlardan bir tanesi. Kısacası, o mekanın kullanım alanını genişletecek, dolayısı ile sürekli müşterileri arttıracak ve sonunda da satışları arttırabilecek bir araç. Ama Gloria Jeans, bunu ayrıca satmaya çalışarak, müşterilerinin bu konudaki kullanımını engellemekte ve aslında önemli bir fırsatı kaçırmakta. Müşteri sadakati için kullanılabilecek bu güzel araç heba edilmekte.
Basit bir karşılaştırma yapalım. Mehtap Kafeterya’da bir karışık pide 7-8 YTL’ye satılmakta, GJ’de ise bir orta boy kahve aynı fiyat seviyesinde satılmakta. Sizce hangisinin daha çok kar marjı vardır?
GJ yanlış hatırlamıyorsam 3 YTL’ye sattığı bu TT erişim kartlarından ayda kaç adet satabilir? Ya da, müşterilerinin bir kesiminin, ücretsiz Internet erişimi olduğu için dükkana daha sık uğraması ve her seferinde başka bir arkadaşı ile birlikte bir kaç fincan kahve içmesiyle cirosunu ne kadar arttırabilir?
Benden bu kadar, anlayan ne demek istediğimi anladı sanırım 🙂
Tag: perakendecilik, pazarlama, kanal, strateji, mağaza
F1’a Türkiye damgası!
F1’ın İstanbulPark’taki ödül törenini izlerken şoke oldum. Nasıl, hangi akla hizmet, neden diye düşündüm.
Nasıl bu kadar basit yollar seçebiliriz?
Nasıl bu prestijli organizasyonu gereksiz fırsatçılık hevesi ile politikaya alet edebiliriz?
Türkiye Cumhuriyeti protokolünde bu ödülü verecek kimse kalmadı mı?
Kıbrıs meselesinin dünyaya anlatılma platformu bu mudur? Böyle bir şans var mıdır?
Bu hareketin sonucunda KKTC’nin dünyadaki diğer devletler tarafından tanınma ihtimali ne kadar arttı?
Yoksa, haklı olduğumuz konularda bile, fırsatçılık hevesimiz ile kendimizi rezil mi ettik?
Yoksa, Türkiye açısından çok iyi değerlendirilmesi gereken bir tanıtım fırsatını değerlendirmeyip, aksine, Türkiye imajını olumsuz yönde mi etkiledik?
Bence yazık oldu ve yakışmadı. Her işin bir platformu var, bunun platformu da bu değildi.
Tag: f1, formula one
Sonuç odaklı çalışma
Zaman zaman meslek hayatına yeni başlamış arkadaşlar soruyorlar “Başarınızı neye borçlusunuz?”, veya, “bize önerileriniz ne olurdu başarılı bir meslek hayatı için?” diye.
Düşündüğümde, sadece kendim için değil, genel olarak her hangi bir işi başarı ile tamamlayanların hep sonuç odaklı çalışan kişiler veya kurumlar olduğunu fark ediyorum.
Ama nedense bizim ülkemizde bu az rastlanan bir durum. Bir projeye başlanırken türlü türlü analizler yapılır, planlar, bütçeler çıkartılır, ama bir de bakarsınız sonunda nereye varılmak istendiği tam olarak tanımlanmamış. Bu tip projelerin başarısız olacağını başından anlarsınız zaten. Varılmak istenen noktanın belli olmaması, proje dahilindekilerin de yolunu bir süre sonra kaybetmesine neden olur kolayca.
İşe sondan başlayın, işiniz kolaylaşacak!
Aslında yapmanız gereken şey çok basittir. İş planınızı yapmaya en son aşamasından, yani sonuçtan başlayın. Sonra, bu son aşamaya ulaşmak için gerekli yolu başlangıça kadar sıra ile çıkartın. Takıldığınız her noktada, sonuçta ne elde etmek istediğinizi düşünün, iş planınızı ne kadar kolay yaptığınıza şaşıracaksınız.
Tag: pazarlama, iş yönetimi
Pazarlama Blogları Karnavalı IX

Pazarlama blogcularının seçme yazılarının yer aldığı Pazarlama Karnavalı‘nın bu haftaki evsahibi Eylülce. Eylülce‘nin seçtiği pazarlama yazılarını okumak için ziyaret etmeyi unutmayın. Haydi tıklayın!
Tag: pazarlama, karnaval, pazarlama karnavalı
Geri Dönüş ve Geri Dönüşüm
Günlük kullanımda bu iki kelimenin çok fazla karıştırıldığını görüyorum, beni rahatsız ediyor.
Geri dönüşüm, İngilizce’deki ifadesi ile ‘re-cycling’, bir mamülün, malzemesinin yeniden kullanılmak üzere değerlendirilmesi sürecine/işlemine verilen isim.
Geri dönüş (kullanım alanına göre ‘geri bildirim’ veya ‘geri besleme’ olarak da kullanılıyor), İngilizce’deki ifadesi ile ‘feedback’, her hangi bir konuda bir tarafa ulaşan bilginin işlenmesi sonucunda yapılan karşı bildirim.
Farklı tanımlamaları da olabilir, ama en azından ben bildiğim şekli ile yazayım dedim.
Market alışveriş sepetleri
Market alışveriş sepetleri’ne çok fena takmış durumdayım. Marketlerin çoğunda orta boyda alışveriş sepeti bulunmaz; seçenekleriniz 1,5m boyundaki dev tekerlekli sepet ile, elinizde taşıdığınız minik sepetten ibarettir. Alışverişlerimin çoğunda, küçük sepet bana yetmezken, büyük sepet ise, çoğu durumda gereksiz derecede büyük ve markette dolaştırması zor bir seçenek olmakta. Boyu daha kısa ve tekerlekli bir sepetin, birçok kişinin ihtiyacına daha uygun olacağını düşünüyorum. Bunun bir satış hilesi olduğunun da farkındayım, insanların sepetlerinin dolduğunu farketmemeleri ve alışverişe devam etmeleri istenmekte. Alışveriş psikolojisi açısından doğru bir yaklaşım. Ancak yine de, işin başka bir yüzünü de görmek lazım. Marketin yoğun olduğu saatlerde, büyük sepetleri kullanmak öyle zorlu hale gelmekte ki, bir an önce ortamdan kurtulmak için alışverişi aceleye getirmektesiniz. Orta boy sepetlerle, market içi trafikte gerçekleşecek bir rahatlamanın da satışları pozitif yönde etkileyebileceğini düşünüyorum.
Not: Bazı marketlerde orta boy sepetleri gördüğümü hatırlıyorum, ama bunların sayısı genelde az olmakta.
İlginizi çekebilecek yazılar:
Büyük Marketlerin Kaybolan Cazibesi
ChampionSa’daki Mağaza Düzeni
D&R’lar ve Müşteri Deneyimi
Kahraman Website Süpermarkete Karşı
Tag: perakendecilik, pazarlama, kanal, strateji, mağaza
D&R’lar ve Müşteri Deneyimi
Yoğun kitap ve dergi okuyucusu olduğum için, yolumun üstüne düştüğünde D&R mağazalarına bir uğrarım mutlaka. Ama ne yazık ki, D&R’larda genellikle sakin şekilde bir kitap dergi seçmeniz pek mümkün olmaz. Bunun nedeni de, mağaza müzik sisteminden yayınlanan, genellikle sesi rahatsız edici şekilde açılmış ve yoğun rock ezgileri içeren müziktir. Bu yayınında kullanılan müziğin, mağaza yönetimi tarafından seçilmiş özel müzikler olduğunu hiç zannetmiyorum. Sanki o anda kasada duran kişi kimse, yapılan yayın da onun zevkine göre değişmekte. Hal böyle olunca, sizin alışveriş deneyiminizin kalitesi de biraz şansa kalmış olmakta.
Rock müziği ben de sevmeme rağmen, alışveriş esnasında, özellikle de kültürel ürünler satın alırken bu tip müzikler beni rahatsız etmekte. Bir çok müşterinin de alışveriş esnasında benimle aynı duyguları paylaştığını gördüm.
Mağazacılık iyi uygulama gerektirir
Bir dönem mağazacılıkla ilgili işlerle uğraştığım için, bu konuda biraz söz söyleme hakkını kendimde görüyorum. Mağazacılıkta konseptiniz ne kadar iyi olursa olsun, eğer iyi bir uygulama ve kontrol mekanizmanız yoksa, yaptığınız yatırıma yazık olur. Siz ne kadar iyi niyetli olursanız olun, hatta prosedürlerinizi belirlemiş olsanız da, eğer kontrol ve yönetim mekanizmaları iyi çalışmıyorsa, iş mağazadaki ön cephe elemanlarının insiyatifine kalacaktır.
Müşterim nasıl daha fazla satın alma gerçekleştirir?
Artık mağazacılıkta müşteri deneyiminin yönetimi için bilimsel yöntemler kullanılıyor ve şansa bırakılmıyor. Bunun bir parçası da, müşterilerin bilinçaltına yönelik olarak yapılan uygulamalar. Koku ve duyma duyuları, bilinçaltımızı uyararak, karar verme mekanizmamızı etkileyen unsurlar. Özellikle koku duyusu, bir mekanda bulunup bulunmama isteğimizi tetikleyen bir etken. Mesela, artık bir fırına girdiğinizde, etrafınızdaki kızarmış çörek kokusunun gerçekten kızarmış çöreklerden mi geldiğini bilemeyebileceksiniz. Çünkü, sıcak ve fırından yeni çıkmış ürünlerin kokusuna benzeyen sentetik bir parfüm belki de o ortama sıkılmış olacak. Ama bunun sizin için önemi yok, beyniniz uyarılmış ve çörek almak için harekete geçmiş olacaksınız bile. Benzer şekilde, deri ürünleri satılan bir mağazada, her ne kadar sentetik deriden yapılmış ürünler satılsa bile, ortama gerçek derinin sentetik kokusunun verildiğini bilemeyebilirsiniz. Kahve dükkanlarına gittiğinizde, ortamdaki yoğun aromatik kokuların sadece ürünlerden mi geldiğini zannediyorsunuz yoksa, hayır, o kokuların çoğu bilinçli olarak en iyi algıyı sağlamak için yönetilmekteler.
Kokuya benzer şekilde, ortamdaki müziğin de, satın almayı en fazla teşvik edecek şekilde seçilmesi, etkisiz olan veya satın almayı azaltan müziklerin elenmesi gerekmekte. Hatta ABD’deki bir çok mağaza zinciri, bu konuyu merkezi olarak yönetmekte, günün saatlerine, mağazanın bulunduğu bölgedeki demografi ve sosyoekonomik yapıya en uygun müziklerin yayınlanmasını sağlamaktalar. Kısacası, mağaza personelinin bu konuda bir inisiyatifi bulunmamakta, müzikler merkezi olarak yayınlanmakta.
İşte dünyadaki uygulamalar böyle. Tabii ki bizde de buna benzer uygulamalar gerçekleştiren kurumların hakkını da yememek lazım. Mesela Boyner mağazaları bence Türkiye’nin ortalamasından çok daha ileri noktadalar. Kitap alışverişlerinde ise, Remzi Kitabevi huzurlu bir ortam sunmayı senelerdir başarabilen saygın bir kurum benim gözümde.
Tag: pazarlama, müşteri, müşteri deneyimi, mağazacılık, perakendecilik, mağaza düzeni
