İlk aklınıza gelen marka hangisi? Anket Sonuçları

“İlk aklınıza gelen marka hangisi?” başlığı ile açtığım anketime toplam 16 adet yorum yapıldı. Bu yorumlarda da 18 farklı markanın, 20 kere adı geçmiş durumda. 12 yabancı, 6 yerli markanın yer aldığı bu liste aşağıdaki gibi.

Yabancı Markalar
Coca-Cola, 2 adet
Apple, 1 adet
Nokia, 1 adet
DMC, 1 adet
Philips, 1 adet
PlayStation, 1 adet
McDonald’s, 1 adet
Google, 1 adet
Nestle, 1 adet
BMW, 1 adet
Acer, 1 adet
IBM, 1 adet

Yerli Markalar
Arçelik 2 adet
Selpak, 1 adet
Orkid, 1 adet
Eczacıbaşı, 1 adet
Galatasaray, 1 adet
Turkcell, 1 adet

Listeden göreceğiniz gibi, en çok hatırlanan yabancı marka Coca-Cola (2 adet), yerli marka ise Arçelik (2 adet) olmuş. Örnek kütle her ne kadar çok küçük olsa da, çıkan sonuçlar bana enteresan geldi. Çünkü, birçok kişi, dünyanın en çok bilinirliğe sahip markasının Coca-cola olduğunu zaten biliyordur herhalde. Türkiye için de Arçelik hemen hemen aynı konumda.

Bu arada, sonuçları etkilememek için, anketime kendi aklıma gelen markayı yazmamıştım. Benim ilk aklıma gelen marka Coca-Cola olmuştu.

Katılanlara ilgilerinden dolayı teşekkür ederim.

Tag: , ,

Dikkat! Vücudunuz eskiyor!

Vücudumuz ile ilgili bir gerçeği aslında pek de fark etmiyoruz günlük yaşamımızda. Vücudumuz, biz doğduktan ve gelişmemizi tamamladıktan sonra eskimeye başlıyor. Gözümüz, kulağımız, kalbimiz, kemik-kas ve damar yapımız, dişlerimiz; hepsi her geçen gün eskiyorlar. Aynı bir otomobile ne kadar iyi bakım yaparsanız yapın zaman içerisinde eskisi kadar atak olmaması ve bakımlı gözükmemesi gibi, vücudumuz da her geçen gün biraz daha eskiyor, bu bir gerçek.

Ama biz ancak vücudumuz arıza yapmaya başlayınca bu gerçeğin farkına varıyoruz. Dişlerimiz tek tek elden gitmeye başlayınca, gözlerimiz gözlüğe rağmen eskisi gibi göremeyince, sırtımızdaki ağrılar ne yapsak da geçmeyince, kalbimizin damarlarındaki tıkanıklıklar başlayınca v.b.

Peki ne yapacağız. Bu karamsar bir tablo mu?

Yapabileceğimiz tek şey, vücudumuzun da eskidiğini farkedip ve kabullenip, ona elimizden geldiğince iyi bakmak. Biz ne yaparsak yapalım o eskiyecek, ama en azından bunun daha geç olmasını sağlayabiliriz. Nasıl mı? Öncelikle en çok eskimesine sebep olan faktörleri azaltarak. Yani, sigara içmeyerek, aktif bir yaşam tarzı benimseyerek, sadece günü kurtarmaya çalışmaktansa, yaşadığımızı farkettirecek aktiviteler yaparak, büyük şehirlerin tek yaşanabilecek mekan olduğu önyargısından kurtularak, yediklerimize dikkat ederek, sevdiğimiz işleri yaparak, sevdiklerimize vakit ayırarak.

Ülkemiz insanının büyük bir çoğunluğu, günlük yaşam mücadelesine ve hırslarına öyle dalmış durumda ki, artık kendi özünün ne olduğunun, yaşamın anlamının ne olduğunun farkında bile değil.

Artık özümüzü ve vücudumuzu anlamaya çalışmanın, çevremizle barışmanın, hayatı fark etmenin, dünyanın şehirleri dışındaki güzelliklerini de fark etmenin zamanı sizce de gelmedi mi?

E-ticaret’te müşterinin işini kolaylaştırmak

Artık ülkemizde de çok sayıda e-ticaret gerçekleştiren kurum/site mevcut. Benim gibi e-ticaret’ten korkmayanlar için :-), bu siteler hayatı çok kolaylaştırabiliyorlar. Internet’in ülkemizdeki ilk günlerinden beri bu sektörün içindeki bir insan olarak, o günlere göre önemli mesafe aldığımızı görüyorum. Ancak, yine de, birçok kurumun, kendini tüketicinin yerine koyarak çözüm üretmediğini tahmin ediyorum. Çünkü, yapılan uygulamalar, genellikle tüketicileri çevrimiçi (online) alışverişe teşvik edecek yapıda değil. Bununla ilgili olarak bugünkü yazımda özellikle bir konunun üzerinde durmk istiyorum.

Ürünü görmek, hissetmek!
Çevrimiçi alışverişlerde, tüketici satınalma kararını etkileyen en önemli etkenlerden biri de, ürünün yeterince detaylı olarak incelenebilmesidir. Müşterilerin ürünlere fiziksel olarak dokunmalarının (şu an için :-)) mümkün olmadığı bu ortamda, müşterinin ürün özelliklerini yeterince hissedebilmeleri, sitede yer alacak görsel malzemelerin çeşitliliğine ve kalitesine doğrudan bağlantılıdır. Bunun için, bence aşağıdakilere dikkat edilmesi faydalı sonuçlar verecektir:

Ana sayfa: Müşterilerin e-ticaret sitesinin ana sayfasına girdiklerinde, sitedeki ürün çeşitleri ve o andaki fırsatları en hızlı şekilde algılamalarını sağlayacak görsel malzemelere yer verilmelidir. Yani, kampanya varsa, kampanya ile ilgili ürün görsellerine, yeni ürün varsa, bu ürünlerle ilgili görsellere yeterince yer verilmelidir. Aşağıda göreceğiniz landsend.com anasayfası buna güzel bir örnek (büyük resimler için, resime tıklayın).


Kategori sayfaları: Müşterilerin, alt kategorilerde dolaşırken, ürünlerin küçük resimleri ile, daha alt sayfalara inmeden, ürünün kabaca neye benzediğini görebilmelerine olanak tanınmalıdır. Aşağıda, yine landsend.com‘dan aldığım kategori ve alt kategori sayfalarını göreceksiniz.



Ürün sayfaları: Bu sayfalarda, ürünün hemen görülebileceği genel bir fotoğrafının yanında, detaylı incelemenin yapılabileceği büyük ve farklı açılardan çekilmiş fotoğraflara yer verilmelidir. Ayrıca, ürünün farklı renk ve malzeme ile üretilmiş çeşitleri ile ilgili görsellerin de yer alması faydalıdır. Bununla ilgili çok çok beğendiğim bir örneğin ekran görüntüsünü aşağıda bulacaksınız. Bu örnekte, ürünün büyük fotoğrafının görülmesi için linke tıklandığında, ayrı bir pencere açılarak, ürünün fotoğrafı ve farklı malzemeleri ile ilgili bilgi veriliyor. Ancak, en beğendiğim özellik, ürün fotoğrafının istediğiniz kadar büyütülebilmesi. Öyle ki, bir pantolonu incelerken, kumaşın dokumasının detayına kadar büyütme yapmanız mümkün oluyor. Üstelik, aynı büyütme oranındayken, farklı kumaşları seçtiğinizde, ürünün yeni görüntüsü hemen ekrana gelmekte. Çok başarılı! Bence burada anlattığıma bakmayın ve sitedeki ürün sayfasına buraya tıklayarak gidin, sonra da ürün fotoğrafının altındaki “larger view” yazısına tıklayın. Açılan pencerede dediklerimi deneyebileceksiniz.




Müşterinin işini kolaylaştımak, sizin de işinizi kolaylaştıracak
Kısacası, webde ticaret yapanların, potansiyel müşterilerinin satınalma kararlarını kolayca vermelerini sağlayan görsel malzemelere sitelerinde yeterince yer vermelerinin, hem satışlarının artmasını sağlayacağını, hem de müşterilerin yanlış anlamalarından kaynaklanacak bir çok problemi baştan önleyeceğini düşünüyorum. Bunun için, başta biraz daha fazla çaba sarf etmek gerekse de, karşılığının fazlasıyla alınacağı bir yatırım bence. Sonuçta kararı her zaman müşteri verecek!

Tag: , , ,

Pizza nasıl farklılaştırılır?


İşte güzel bir farklılaştırma örneği. Şimdi kornette pizza yiyebileceksiniz. İki farklı şirket aynı tipteki ürünü satmaya başlamış durumda. Pizza hamurundan yapılmış olan kornet içerisinde, farklı malzemeler ile servis yapılıyor. Tatlı olan versiyonu da mevcut.

Ne kadar başarılı olacağı tartışılabilir ama, benzer ürünler arasından sıyrılabilmek için iyi bir buluş bence.

İlgili siteler: http://www.crispycones.com ve http://www.konopizza.com

Tag: , , ,

P&G ve Danone Amblemleri


Geçtiğimiz günlerde Danone Grup’un amblem/logosuna bir web sitesinde rastlayınca, birden bunun eski Procter & Gamble logosuna ne kadar benzediğini fark ettim. Benim yaptığım araştırmaya göre, P&G bu logosunu kullanmayı 1991 yılında bırakmış. Bildiğim kadarı ile iki şirketin bir bağlantısı da yok.

Bilgisi olan var mı? Fikriniz nedir.

Tag: , , , ,

Otomax.com



Bugün otomax.com‘u ziyaret ettiğimde tasarımlarını yenilediklerini gördüm. Güzel-çirkin olmuş tartışılır, ancak, bu yeni tasarımın Firefox kullanıcıları düşünülerek tasarlanmadığını hemen fark ettim. Çünkü ana sayfadaki flash uygulamaları garip şekilde çalışıyordu. Alt sayfalara indikçeyse, daha da garip sayfalarla karşılaşmaya başlıyorsunuz.

Acaba ajanslarımız ve web tasarımcılarımız ne zaman sadece Internet Explorer uyumlu site tasarlamak kolaylığından vaz geçecekler. Eskiden olsa bu bir derecede kabul edilebilirdi belki, çünkü kullanım oranına göre IE’nin rakibi yok denilebilecek durumdaydı. Şimdi ise, azımsanmayacak oranda kişi, artık Firefox tarayıcısını tercih ediyor. Bunu görmek için sadece site trafik istatistiklerini kontrol etmeleri yeterli. Otomax bu konuda tek örnek değil tabii ki.

Farklı tarayıcıları desteklemek bile günümüzde yeterli değil, farklı cihaz ve platformları da göz önünde tutmak gerekiyor.

Yukarıda biri IE’de diğeri ise Firefox’ta açılmış otomax.com sayfalarını alt alta göreceksiniz.

Tag: , , , ,

İlk aklınıza gelen marka hangisi?

Evet, hemen şimdi elinize bir kalem alın ve ilk aklınıza gelen markayı önünüzdeki bir kağıt parçasına yazın. Sektör, yerli/yabancı farketmez, sadece düşününce aklınızdan geçen ilk marka ne oldu onu not edin.

Evet, şimdi lütfen bu markayı bu yazının yorumlar bölümüne ekleyin.

Bakalım bu blogun okurları arasında ilk akla gelen markalar hangileri olacak.

Herhangi bir sektörde, ilk akla gelen marka olmak bütün şirketlerin en büyük hayalidir herhalde. Sektör ayırt etmeden ilk akla gelen marka olmak ise, çok daha büyük bir değeri ifade etmekte. Bakalım hangi markalar bu şerefe ulaşacaklar 🙂

Ben sizi etkilememek için hangi markanın aklıma geldiğini yazmıyorum. Siz de etki altında kalmamak için önce yorumlar bölümüne bakmayın!

Waybackmachine


Archive.org çok kapsamlı bir Internet arşivi. Bu arşivin bence en ilginç bölümlerinden biri de Waybackmachine adlı bölümü. Bu bölümde, dilediğiniz bir web sitesinin, zaman içinde hangi aşamalardan geçtiğini görebiliyorsunuz. Yani, bir sitenin, hangi dönemde hangi tasarıma ve içeriğe sahip olduğunu görmeniz mümkün. Waybackmachine, bir web adresinde zaman içindeki değişimi takip ederek, bunları periyodik olarak arşivliyor. Ben MSN’in 1996 yılındaki haline baktım, aşağıdaki gibiymiş o zamanlar. Farklı sitelere baktıkça, farkında olmasak da, yavaş yavaş webin aslında ne kadar önemli değişimler yaşadığını gösteriyor bence Waybackmachine.


Waybackmacnine’i denemek isterseniz, buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

İyi eğlenceler!

Tag: , , , ,

Luna Minerella ve Çocuk Sağlığı

Birkaç gündür televizyonlarda Luna Minerella reklamını görüyorum. Çocuklar hedef alınarak geliştirilen bu ürünün, içindeki kalsiyum ve vitaminler ile, çocukların gelişimine katkıda bulunacağı belirtiliyor. Ancak, eklenen vitamin ve mineraller, bu ürünün aslında bir hidrojene edilmiş bitkisel yağ (margarin) olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Herkesin bildiği adı ile margarinler, bitkisel yağların, hidrojene edilerek doyurulması (yani katılaştırılması) yolu ile üretiliyor. Doymuş yağlar, kalp ve damar sağlığının en önemli düşmanlarından biri (sigara ve stresten sonra 3. tehlike benim bildiğim kadarı ile). Yetişkinler için son derece tehlikeli olan bu yağların, çocuklar tarafından tüketilmesi de tavsiye edilmiyor.

Margarinlere karşı ortaya çıkan ve yadsınamaz olan bu gerçekler karşısında, üreticiler pazarlarını koruyabilmek için, doymamış yağ oranı daha yüksek olan margarinler çıkartmaya başladılar. Bu yağlar, zaten kullanılırken de daha cıvık kıvamları ile diğerlerinden farklı olduklarını belli ediyorlar. Ancak, yine de bu tip yağlar da, belli oranda tehlike içeriyorlar, çünkü hala önemli oranda doymuş yağ içeriyorlar. Benim görüşüme göre, bu yağlar da, mutlaka katı yağ kullanımı gereken durumlar dışında, mümkün olduğunca kaçınılması gereken ürünler.

Ben böyle pazarlamaya karşıyım
Luna Minerella’nın sadece çocukları hedef alarak konumlandırılması, insan sağlığına zararlı etkileri kanıtlanmış bir ürünün sorumsuzca pazarlanması gibi geliyor bana. Bu konuda bilinçlenmemiş çocuklar üzerinde bir talep yaratılmaya çalışılması hiç hoş değil. Luna Minerella’nın doymuş/doymamış yağ oranlarını bilmiyorum, webde de henüz bu konuda yeterli bilgiye rastlayamadım. Umarım en azından, doymuş yağ oranı düşük bir margarindir.

Çocukların dengeli ve düzenli beslenmesi, tüm toplumu ilgilendiriyor
Çocukların beslenmesi, toplum sağlığının oluşturulabilmesi için öncelikli koşul. Onların küçük yaşlardan itibaren doğal ve dengeli beslenmesinin sağlanması, gelecekte şeker hastalığı, tansiyon problemleri ve obezitenin de engellenmesini sağlıyor. Bu durumların hepsi birlikte, kalp ve damar sisteminin en büyük düşmanları. Çocukların beslenmesinde, mümkün olduğunca doğal ve işlenmemiş ürünlerin seçilmesi gerekmekte. Büyümelerini gerçekleştirebilmek için, çocukların her besin grubundan düzenli olarak ve doğal kaynaklarda almaları gerekmekte, bunlar temel olarak;

Yağlar: Vücuda sağlanacak yağlar için en iyi kaynaklar, balık, fındık, fıstık ve zeytinyağı gibi doğal yağları barındıran ürünler. Çocukların, doymuş yağ içeren ürünlerden mümkün olduğunca uzak tutulması gerekmekte (hamburger, margarin içeren cips, şekerleme v.b.)
Proteinler: Özellikle çocukar, et, yumurta ve süt ürünleri tüketimi ile protein ihtiyaçlarını karşılayabilirler.
Karbonhidratlar: Meyve ve tahıllar, temel ve sağlıklı karbonhidrat kaynağıdırlar. Çocukların, yapay karbonhidratları içeren şekerli yiyeceklerden (meşrubat, şekerleme v.b.) mümkün olduğunca uzak tutulması gerekmekte.
Lifli besinler: Sebze ve tahıllar, kan şekeri ve kolestrol kontrolünde önemli etkileri olan lifi içerirler.

Dengeyi ve Bilinci Oluşturmak
Çocuklara yukarıdaki beslenme düzeninin tam olarak uygulanması mutlaka ki zor olacaktır. Arada sırada onların da zararlı ama cazip gözüken ürünlerden tüketmesi, sağlıklarını aşırı derecede etkilemeyecektir. Burada mühim olan, çocukların beslenme alışkanlıklarının doğru şekilde oluşturulması, bilinçlendirilmesi ve gelecekte hatalı beslenmeyi tercih etmelerinin engellenmesidir. Unutmayın ki, market raflarında satılan ve masum gözüken cips, kraker, şekerleme gibi birçok ürün, doymuş yağları ve/veya yüksek şekeri bünyesinde barındırmakta. Çocuklarınızın tüketimi için bu ürünleri seçerken, içeriklerini kontrol etmeyi unutmayın.

American Heart Association’un Hidrojene Yağlar ile ilgili sayfasına ulaşmak için tıklayın.

Önemli Not: Ben sağlık konusunda uzman bir kişi değilim. Burada belirttiğim sağlıkla ilgili ifadeler, benim çeşitli kaynaklardan elde ettiğim bilgilerimin bir birleşimidir, kendi görüşlerimi içerirler ve yüzde yüz doğru olmayabilirler. Kendiniz ve çocuğunuzun sağlığı ile ilgili kararlar alırken, konunun uzmanlarına danışmanızda fayda var.

Tag: , , , ,

DVD Kaydediciler ve Reklamın Geleceği


Yaklaşık 1,5 senedir evimizde bir DVD kaydedici cihazımız var. Bu cihazın DVD kaydetme fonksiyonu aslında çok sık kullanmadığımız bir özelliği. Ama daha çok kullandığımız bölümü, günlük olarak seyretmeyi düşündüğümüz programları kaydedip, daha sonra istediğimiz zaman seyretmemizi sağlayan özelliği. Bu özellikle ilgili olarak DVR, PVR gibi tanımlamalar kullanılıyor.

Aslında bu konseptin ortaya çıkması, ABD’deki TİVO markalı cihazlar ile başladı. Kendi içerisinde bir sabit disk bulunduran ve TV program listelerini bağlı olduğu network üzerinden indiren bu cihaz ile, hem program akışında neler olduğunu izleyebiliyor, hem de istediğiniz programı daha sonra izlemek üzere kaydedebiliyordunuz. Aslında TİVO bu network ve aboneliğine verilen isim benim bildiğim kadarı ile.

Neyse, sonuç olarak TİVO’nun bu başarısından sonra, bunu gören bir çok elektronik cihaz üreticisi şirket, yeni geliştirdikleri DVD kaydedici cihazlara benzer özellikler eklemeye başladılar. Hatta bazıları, TİVO ile anlaşarak, uyumlu modeller çıkartmaya başladılar. Bizim kullandığımız cihaz Türkiye’de yaşadığımız için TİVO uyumlu değil, ancak hem DVD’ye, hem de sabit disk üzerine kayıt yapmamıza olanak tanıyor. Hatta dilersek, programın kaydı tamamlanmadan, izlemeye geçebiliyoruz.

Bu cihaz bizim TV izleme alışkanlığımızı büyük oranda değiştirdi. Çünkü artık istediğimiz film ve dizileri haftalık olarak programlayıp, dilediğimiz zaman, reklamları atlayarak izleyebiliyoruz. Bu cihazı kullanmaya başladıktan sonra, TV dizilerinin aslında ne kadar kısa sürdüğünü, ancak araya giren reklamlar ile, neredeyse bütün geceyi sadece bir program ile geçirdiğimizi de farkettik.

DVR’lar geleneksek reklamcılığı/yayıncılığı nasıl etkileyecek?
Orta vadede, hava bandından/kablo üzerinden yayın yapan ve gelirini program arasına aldığı reklamlardan kazanan medya kuruluşlarının çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Şu anda DVR cihazlar pahalı olsa ve çok yaygın olarak kullanılmasa da, nasıl DVD oynatıcılar buğün çok makul fiyatlara bulunuyorsa ve pek çok eve girdiyse, birkaç sene içerisinde aynı durumun DVR’lar için yaşanmayacağını kimse söyleyemez. Özellikle de insanlar reklamları atlayarak program izlemenin keyfini gördüklerinde, bu cihaza sahip olmak için bütçelerini zorlayabileceklerini de dikkate almak lazım.

Kısacası, geleneksel TV reklamcılığının sonlanması ile ilgili önemli bir gelişme bu bence. TV kanalları kendilerini bu trendden korumak için, büyük oranda ücretli networkler içerisine girmeye çalışacaklar bir süre sonra. Peki ücretsiz TV kanalı kalmayacak mı? Tabii ki kalacak, ama reklamlar artık yayının üzerine bindirilmeye çalışılacağı için, bu kanalların ne kadar izlenebilir olacağı tartışılabilir. Ayrıca, bir süre sonra, TV networkleri DVR’ların belli yayınları kaydetmesini önleyici tedbirleri almak için DVR üreticileri ile anlaşabilirler. Yani DVD’deki bölge kodunun bir benzeri DVR’lar için geliştirilebilir. Hatta, bununla ilgili olarak, şu anda da bazı DVR’lar üzerinde belli programların kaydedilmesini önleyen sistemler mevcut, ama yurdumuzda bu özellikler kullanılmıyor henüz.

Ne olursa olsun, geleneksel TV’lerin reklamcılık anlamında cazibesi ile ilgili önemli problemler yaşanacağı kesin. Zaten bir süre sonra, TV networklerinin reklam ölçümlerinde bunların ortaya çıkacağından eminim. TV kanallarının, bununla ilgili olarak şimdiden düşünmeye başlamalarında fayda var, aksi taktirde, çok hızlı yaşanacak gelişmelere ayak uyduramayacaklarını tahmin ediyorum.

Peki reklamcılığı sonu mu bu? Bence hayır. Ancak, reklamcılığın, bildiğimiz şeklinden farklı şekillere bürünmesini gerektiren gelişmeler bunlar. Zaten, son yıllarda yapılan araştırmalar, yeni neslin, artık TV izleme oranında önemli bir düşüş olduğunu göstermekte. Artık insanların boş zamanlarındaki aktiviteler arasında TV’nin sıralaması gittikçe düşmekte. Birçok insan, zamanının büyük bölümünü oyun konsolları ve bilgisayarın başında geçirmeyi tercih ediyor. Dolayısı ile, bu iki cihaz da, artık önemli bir mecra özelliği taşımaya başladı.

Direkt reklam yerine, dolaylı reklam
İnsanların artık direkt reklamlardan ne kadar sıkıldıklarını tarif etmeme gerek yok herhalde. Bu yeni mecralar ise, reklamverenlere, direkt reklam yerine, kullanıldıkları mecranın özelliklerine uygun şekilde yapılacak reklamlar ile tüketicinin daha çok bilinçaltına yönelik reklamların yapılabilmesine olanak tanıyor. Özelikle oyun konsolları bunun için biçilmiş kaftan. Birçoğumuz, oyun konsolunda oynadığımız futbol maçında, saha kenarındaki reklam panolarının üzerinde gerçek markaların reklamını gördüğümüzde, oyun zevkimizden birşey kaybetmeyiz. Hatta, aksine, bu durum oyunun gerçekçiliğini arttıran bir özelliktir ve kabul edilebilir. Aynı şekilde, Need for Speed’de yer alan otomobilleri süslerken, gerçek markalara ait çıkartmaları, aracın üzerine zevkle yapıştırırız. Ve bu davranışlar, aslında bizim ilgili markalarla, daha da sempatik bir iletişim kurmamıza yardımcı olur. Çünkü, eğlendiğimiz, zevk aldığımız aktivitelerdir bunlar. Bir de TV’de futbol maçı izlerken, birden bire ekranı kaplayan dev sponsor logolarını düşünün, bunlar yarar yerine, sizce de markaya zarar vermez mi? Tüketicinin en zevk aldığı aktivitenin, içine limon sıkmak değil midir bu?

Sonuç olarak, reklamcılık çok önemli değişikliklerin eşiğinde, bakalım kimler ne çözümler üretecek?

CNet Video: The DVD Revolution
Pioneer DVD kaydedici özellikleri için tıklayın.

Tag: , , , ,