Kendi Kredi Kartını Kabul Etmeyen Garanti


Geçen sene katılamadığım Marketingist konferanslarını bu sene izlemeyi düşünüyorum. Bu yüzden, ilgili e-posta mesajı geldiğinde, hemen online kayıt için, ilgili web sitesini ziyaret ettim. Başlangıçta kayıt bilgilerim alındı ve ödeme için, Garanti Bankası’nın online ödeme sistemi olan, Garanti Alışveriş’in içindeki, Rota Yayınlarına ait Rotaline bölümüne yönlendirildim. Kredi kartı bilgilerimi girdim ve ödeme onay butonuna tıkladım. Fakat o da ne, sistem kredi kartıma onay vermedi. Önce, kart numaramı yanlış yazdığımı düşünüp, tekrar denedim, ve sonuç yine aynıydı. Sonra, “herhalde bu kartla ilgili geçici bir problem var” dedim ve başka bir kredi kartım ile işlemi denedim, ama sonuç değişmedi.

İşin ilginç olan yanı, bu işlem için kullandığım iki kredi kartı da Garanti Bankası’na ait kredi kartlarıydı. Üstelik bu kartları online alışveriş için, amazon.com’dan tutun, hepsiburada.com’a kadar birçok online alışveriş sisteminde problemsiz kullanmıştım.

Sonunda sıkıldım ve işlemden vazgeçtim. O anda işim yoğun olduğu için de, Garanti Bankası veya Rota Yayınlarını arayıp bununla ilgili bir şikayette bulunamadım.

Sonuç
Neyse ki, 1-2 gün sonra Rota Yayınlarından bir bayan beni arayarak işlemi takip etti ve telefondan kredi kartı bilgilerimi vererek, ödemeyi gerçekleştirebildim.

Ancak, Garanti Bankası’nın kendi ödeme sisteminde, kendi kredi kartları ile böyle bir problem yaşanması müşteri tarafında güven sarsıcı bir özelliğe sahip. Bu tip bir hatanın, sisteme güvenerek online mağaza işletenlerin önemli bir gelir kaybına da neden olacağı çok açık. Birebir pazarlama konusunda çok güzel çalışmalara imza atan Garanti’nin kendi adı ile işlettiği bu servisle ilgili, çok daha hassas davranması gerekir.

Umarım bu hata sadece benim yaşadığım, geçici bir problemden kaynaklanmıştır.

Tag: , ,

Muji ve Markasız Ürünler


Japon mağaza zinciri. Fonksiyonel, uygun fiyatlı ve sade tasarımlı ürünler satıyor. Satılan ürünler aslında sadece Muji mağazalarında bulunabilen ürünler olmasına rağmen, üzerlerinde Muji markası hiçbir şekilde belirtilmemekte. Hedeflenen kitle, kendine güvenen ve kişiliğini ortaya koymak için üzerinde ve eşyalarında bir markanın desteğine ihtiyaç duymayan bireyler. Ürünler arasında, tekstil, temizlik-sağlık ürünleri, kırtasiye malzemeleri ve diğer aksesuarlar var.

Herkesin marka-marka diye dolaştığı pazarlama ortamında, bir çeşit anti-marka duruşu sergileyen mağaza zincirinin Japonya, İngiltere, Fransa ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde mağazaları var. İyi yakalanmış bir pazar segmenti olduğunu düşünüyorum.

www.muji.co.uk veya www.muji.net

Tag: , , , , , , ,

ipsei, Coca-Cola ve Pepsi

Bu hafta birçok pazarlama blogunda bu konu tartışılıyor. Coca-Cola’nın yeni ve düşük kalorili, sağlıklı içeceği ipsei’nin markası ile ilgili olarak Pepsi’nin haksız rekabet davası açacağı konuşulmakta. Pepsi’ye göre, ipsei markası, söyleniş olarak Pepsi’yi çok çağrıştırıyormuş. Hatta Pepsi bu konuda çeşitli kamuoyu araştırmaları yapmaya başlamış. Önümüzdeki günlerde İngiltere’de de pazara sunulmaya hazırlanan ürün, şu anda Hollanda ve Almanya’da satılmakta.

ipsei, su, üzüm suyu, vitaminler ve bitki çaylarının bir karışımından oluşuyor. Sloganı “Think What You Drink” olan ipsei’nin kelime anlamı ise, latincedeki “öz-benlik” anlamına gelen ipse’den geliyor.

Benim düşünceme göre, burada söylenişte bir andırma söz konusu olsa bile, haksız rekabet yaratacak bir durum olarak değerlendirmek biraz abartılı bir yaklaşım. Coca-Cola, kendi herhangi bir markasını Pepsi’ye benzeterek ne kazanabilir? Pepsi tüketicilerinin, ipsei’nin Pepsi’ye ait bir marka olduğunu düşüneceklerini öne sürmek, pek de mantıklı değil. Bence asıl haksızlığı, sinekten yağ çıkarmaya çalışan Pepsi yapıyor gibi. Brand Republic’teki ilgili haber için tıklayın.

Bu arada şişe tasarımını ben çok beğendim.

Sizin görüşleriniz nedir, Pepsi mi yoksa Coca-Cola mı haklı?

Tag: , , , , , , ,

ChampionSa’daki Mağaza Düzeni

Alışveriş yapanlar bilir, ChampionSa’larda mağaza düzeni çok sık şekilde değişmekte. Benim alışveriş yaptığım İstinye mağazasında, sanırım 6 ayda bir, birşeylerin yerleri mutlaka değişmekte. Bu son derece rahatsız edici, çünkü her değişiklikten sonra basit bir ürün için mağazada dakikalarca turlamak zorunda kalıyorsunuz. Bunun benim gibi birçok müşteriyi rahatsız ettiğini ve belki de satış kaybına sebep olduğunu tahmin etmek zor değil.

Tahminim, dönemsel olarak bu tip değişiklikleri yaparak, müşterileri mağazada daha çok dolaştıracaklarını ve alışverişi arttırabileceklerini düşünüyorlar. Ya da, müşteri davranışlarını inceleyerek, daha iyi olduğunu düşündükleri bazı yerleşim planlarını uyguluyorlar.

Sebebi ne olursa olsun, bir parekende mağazanın düzeni, sürekli müşteriler için çok önemli. Senelerdir Migros’larda mağaza düzeninde önemli bir değişiklik olduğunu görmedim. Bu sebeple, herhangi Migros’ta alışveriş yaparken, işimi neredeyse gözüm kapalı, çok çabuk şekilde hallederim. Yani Migros’ta kendimi evimde gibi hissederim. ChampionSa’larda ise, genelde “yahu bu ketçaplar salçaların yanında değil miydi?” veya “tuvalet kağıdı daha dün kağıt havluların yanındaydı, şimdi nerede acaba?” diye söylenerek ve sinirlenerek alışveriş yaparım.

Mutlaka ki, perakendeciliğin getirdiği bazı pazarlama araçlarının kullanılması gerekmekte, ancak bunların dozajı iyi ayarlanmadığında ve ana ürün gruplarının yerleri sürekli değiştirildiğinde, bence yarardan çok, zarar verici bir hareket olacaktır.

Tag: , , , , , ,

Aroma Örneği ve Kanal Stratejisi

Türkiye’nin eski meyva suyu üreticilerinden Aroma’nın pazarlama stratejisini merak ediyorum. Zaman zaman farklı mecralarda reklamını görsem de, Aroma ürünleri nedense benim alışveriş yaptığım mekanlarda pek de bulunmuyor. Özellikle büyük market zincirlerinde ben Aroma’ya pek fazla rastlayamadım. Sanki daha çok küçük market ve bakkallarda satış gerçekleştiriyorlar gibi geliyor bana.

Reklamlara Yazık!

Geçmişte çok tercih edilen, ve aslında birçok tüketicinin bugün de seçimi olabilecek bu marka, bence kendisine yazık ediyor. Çünkü günümüzde büyük şehirledeki tüketiciler, temel alışverişlerini genellikle büyük market zincirlerinden yapıyorlar. Bunun için, büyük şehirlerde mutlaka bu market zincirlerinde rafa girmenin bir yolunu bulmalılar. Aksi taktirde, yaptıkları reklamlar da fazla bir işe yaramıyor.

Hem “Push”, hem “Pull”
Aşırı rekabetin olduğu günümüzde, pazarda pay edinmek isteyen markaların, özellikle de hızlı tüketilen ürünler ile ilgili markaların, sadece müşteriyi çekmek için reklam yapmalarının çok da bir faydası yok. Eğer marketin rafına giremediyseniz, ne kadar reklam yaparsanız yapın satışınızı arttırmanız pek mümkün değil. Bunun için reklamın yanında, kanala da yatırım yapmanız, hatta kanala daha fazla yatırım yapmanız gerekmekte.

“Push” ile başarılı olan markalar
Hemen hemen sadece kanal stratejisi ve ürün kalitesi ile başarılı olan, takdir ettiğim bazı markalar var. Bunlardan ikisi “Polonez” ve “Namlı”. Bu markalar, çok düşük reklam harcamalarına rağmen, sürekli kanalda var olma stratejisini, ürün kalitesi ile birleştirerek tüketicinin tercihi olan markalar. Polonez özellikle salam konusunda tüketicinin en önemli tercihlerinden biri olan, gizli bir şampiyon marka bence. Namlı da hemen hemen yanı strateji ile yol alıyor.

Bence Aroma’nın bu iki markadan esinlenebileceği çok şey var.

Tag: , , , , , ,

Web Sitelerinde Dosya Kullanımı

Birçok web sitesinde, ürünler ile ilgili temel bilgiler HTML dışındaki formatlar ile verilmekte. Bu formatlardan en çok kullanılanı PDF olmakla beraber, Word, Excel v.b. formatlarında da bilgiler yer alabilmekte. Bu uygulama, bazı durumlarda kabul edilebilir olsa da, esas olan webdeki bilgilerin mümkün olduğunca HTML formatında olmasıdır. Temel bilgileri HTML formatı ile veriyorsanız, ancak destekleyici olarak, ilave bilgileri de farklı formatlarda verebilirsiniz.

İki Örnek
Örnek bulmak pek de zor olmuyor. Volkswagen’in web sitesi olan www.vw.com.tr‘de yer alan otomobil teknik özellikleri ile ilgili bilgiler, sadece Excel formatında verilmiş. Denemek için, Golf modeline ait sayfalara buraya tıklayarak gittiğinizde sayfadaki “Teknik ve Donanım” başlığı altından bir seçim yapabilirsiniz.

Bir örnek de www.ibb.gov.tr sitesinden. Aslında bu site çok dolu içeriği ile, İstanbullu’lar için önemli bir site. Bu sitede de, Tramvay-Metro seferleri ile ilgili bilgiler, sadece PDF formatında verilmiş. Denemek için buraya tıklayarak gittiğinizde sayfadaki herhangi bir tarife başlığına tıklayabilirsiniz.

Web Kullanıcısının Sizin Ofisinizde Oturduğunu Düşünmeyin!
Bu uygulama hataları, genellikle web tasarımcısının dikkatsizlik ve kolaya kaçma isteğinden kaynaklanmakta. Tasarımcılar, çoğunlukla kendilerine web sitesi sahibi kurumdan gelen bilgileri, mevcut formatlarında hemen webe atmayı çok severler, çünkü bu onların üzerine düşen yükü azaltır. Site sahibi kurum ise, işi kontrol ederken genellikle buna dikkat etmeyecek, kendi ofis bilgisayarında açılan dosyaların, her kullanıcı bilgisayarında görüntülenebileceğini düşünecektir.

Kendimizi Müşteri Yerine Koyalım Lütfen!
Müşterilerimiz, webdeki bilgilerimize çok farklı cihazlardan ulaşabilirler. Bu cihaz normal bir bilgisayar olabileceği gibi, bir cep bilgisayarı, bir cep telefonu da olabilir. Bu cihazların hemen hemen hepsi düz HTML’i görüntüleyebilmesine rağmen, Excel, Word ve PDF gibi dosya formatları, genellikle görüntülenemeyecek ve ilave program desteği gerektirecektir. Bu da, web sitesi izleyici kitlemizin, gerekli bilgilere ulaşamadan web sitemizi terk etmesine sebep olacaktır.

Siz Müşteriyi Ne Kadar Düşünürseniz, O Da Sizi O Kadar Düşünür!
Müşteri veya kullanıcıların işini mümkün olduğunca kolaylaştırmak, ziyaretçi sürekliliği için gerekli bir özelliktir. Web sayfalarımızda, her türlü bilgiyi öncelikle HTML formatında vermeye çalışmalıyız. Bunu yaptıktan sonra, PDF v.b. dosya formatında aynı bilgileri farklı bir görsellikte sunmanın hiçbir mahzuru olmayacaktır. Üstelik, Google gibi arama motorlarının düz HTML’i endekslemesinin, PDF, Word ve Excel’e göre çok daha kolay olacağı, ve bilginin böylece daha kolay ulaşılabilir olacağını da unutmamak lazım.

Tag: , , ,

Türkiye Reklam Filmi Müziği

Türkiye’nin tanıtımı ile ilgili olarak yurtdışı kanallarda yayınlanan, arasıra da yerli kanallarda izlediğimiz bir film var (atın Boğaz Köprüsü üzerinden atladığı) . Bu filmi genel olarak beğeniyorum, ancak, eğer siz de dikkat ettiyseniz, filmle birlikte yayınlanan müziğin kaydı inanılmaz derecede kötü yapılmış. Boğuk ve tiz seslerin hemen hemen hiç duyulamadığı bir tangırtı geliyor arka plandan. Aslında müzik güzel ve filmin ilk yayınlarında bu ses kaydının çok daha iyi olduğunu hatırlıyorum, nedense sonraki versiyonlarında bir bozulma olmuş. Bu durum bence filmin güzelliğini tamamen gölgelemekte ve yapılan işin, prestij kazandırmak yerine, prestij bozucu bir iş haline gelmesine sebep olmakta. Bu kadar reklamcının olduğu ülkede, Türkiye bunu hak etmiyor.

Not: Film son dönemde “İstanbul, Timeless City” sloganı ile yayınlanıyor. Filmin Real Video’suna ulaşmak için tıklayın.

Tag: , , ,

Şimdi kısa bir ara!

Siz televizyonda bu sözü duyduğunuzda ne yapıyorsunuz. Ben hemen zap’lıyorum. Sanırım çoğunuz da aynı şeyi yapıyorsunuzdur. Bizim TV kanallarımızın çoğu henüz bu izleyici davranışını çözememişler. Bunu çözmüş olan birkaç kanal var tabii. Onlar, “kısa ara”, “reklam” v.b. lafını etmeden, önce kanal ile ilgili bir program tanıtımına, sonra da çaktırmadan reklam kuşağına yumuşakca geçiyorlar. Bu çok daha etkili bir strateji. “Şimdi reklamlar” demek, seyirciye “haydi kanal değiştir” demekle aslında aynı kapıya çıkıyor.

Çok basit değil mi? Ama bunu görmek için, kendini müşteri (burada izleyici) yerine koymak gerekiyor. İnsan psikolojisinden anlamak gerekiyor. Yayıncılık, artık bir bilim haline geldi. “Rating”iniz ne kadar yüksek olursa olsun, eğer reklam kuşağında izleyici sizi terk ediyorsa, yapılan reklam da boşa gitmiş oluyor.

Tag: , , ,