Perakendeci ve Grup Markaları

Son dönemde ülkemizde de perakendecilerin markaları raflarda daha fazla görülmeye başladı. Artık bütün büyük market zincirlerinin kendi markaları ile birçok ürünü satın alabiliyorsunuz. Aslına çoğu durumda bu tüketicinin daha ucuz ürün satın almasını sağlayan bir uygulama. Ama diğer taraftan, bu markaların zaman zaman, diğer markalar ile haksız rekabete giriştiğini de düşünüyorum. Perakendeciler, çoğu durumda kendi markalarını ön plana çıkartmak için daha fazla çaba sarf ediyorlar. Mağaza veya raf kirası ödeyen markalar bu durumun dışında kalsalar da, yine bir haksız rekabet söz konusu oluyor.

Aynı durum, grup markaları için de geçerli. Perakendeci mağazanın bağlı olduğu grubun ürettiği ürünler, doğal olarak mağazada daha fazla yer buluyor.

Daha çok bize yakın olduğu için tercih ettiğimiz ChampionSa’dan örnek vereceğim. ChampionSa’da önceleri Pastavilla markalı makarnalar satılmaktaydı. Daha sonra, Sabancı Grubu’nın Piyale markasını satın alarak bu alanda iş yapmaya başlaması ile, Pastavilla markalı ürünler raflara tamamen veda etmek zorunda kaldı. Bunun yerine Piyale ve adını şimdi hatırlayamadığım bir diğer Sabancı markası raflarda çoğunluk olarak gözükmeye başladı. Bunun yanında da Doğuş grubunun Barilla ve Filiz markaları da raflarda hala yer almakta.

Peki sürekli Pastavilla markasını tercih eden ben bu durumda ne yaptım. Mecbur kalmadıkça makarnalarımı ChampionSa’dan satın almadım. Mecbur kaldığımdaysa ikinci tercihim olan Barilla’ya yöneldim. Yani, ChampionSa’nın ikame etmeye çalıştığı Piyale markasına yönelmedim. Böylece, ChampionSa’nın önemli bir gelir kaybı olmamış gibi gözükse de, bu işten bir çıkarı da olmamış oldu.

Perakendecilerin Gücü
Artık gündelik alışverişin daha çok büyük market zincirlerinden yapılması ile, perakendeci şirketlerin, üreticilere karşı önemli bir kozu ellerinde bulunmakta. Çoğu durumda, üreticinin bir market zincirine girip girememesi, piyasadaki varlığı konusunda önemli etkiye sahip. İş hacmi küçük olan ürünlerde pek fazla problem olmasa da, ana ürün gruplarında (et, süt, unlu gıdalar gibi) bu konuda ciddi rekabet yaşanmakta.

Birçok perakendeci, küçük üreticilerin markalarının raflarına girmesini tamamen engellerken, bu üreticilerin ürünlerini, kendi markası altında ürettirerek ve de üreticiyi çok küçük bir kara razı ederek, ürünleri tüketiciye ulaştırmakta.

Bu durum aslında pek de yadırganacak bir durum değil. Ama bence, haksız rekabet uygulamalarının önüne geçilmesi için, perakendecilerin kendi markalarının satışını nasıl gerçekleştirebileceklerinin düzenlenmesi gerekmekte.

Müşteri’nin çıkarı, satıcının da çıkarına olabilir
Ancak, bununla birlikte, müşterilerin büyük mağazaları tercih etmelerinin önemli sebeplerinden birini de unutmamak gerekmekte. Bu sebep de ürün çeşitliliği. Tüketicilerin zevkleri ve alışkanlıkları sonsuz çeşitte olabildiğinden, bu tip büyük mağazaların gelir kaybına uğramamaları için, mümkün olduğunca fazla ürün çeşidine yer vermeleri gerekmekte. Ürünlerin sadece ucuz olmasının, perakendeci karını maksimize etmenin garantisi olmadığı birçok durumda görüldü. Çok az marka ve genellikle perakendeci markası ile satış yapan Şok, BİM, DiaSa gibi market zincirleri bile, zaman içerisinde barındırdıkları ürün çeşitliliğini arttırmak zorunda kaldılar. Çünkü, her ne kadar ucuz alışveriş cazip de olsa, tüketiciler bütçelerinin izin verdiği anda, lükse kaçmak istemekteler.

Müşteri’nin tercihlerini takip etmek yerine, sadece ürün kar marjınızı arttırmaya çalışarak hareket etmeniz durumunda, kara geçeyim derken, farkında olmadan zarar etminiz de mümkün. Bu tip hareketlerde, müşterinin nabzının iyi tutulması gerekmekte.

Tag: , , ,

KFC, Peçeteler ve Müşteri

Kentucky Fried Chicken’ın ürünlerini çok severim. Her ne kadar çoğunlukla kızartma ürünler içermesinden dolayı sağlıklı beslenme kurallarını delse de, kimse kızarmış bir KFC pilicinin lezzetini inkar edemez 🙂

Buna rağmen, bu restoranlarda sürekli olarak karşılaştığım bir durum beni epeyce rahatsız etmiştir. Uzun bir süredir de, hem sağlıklı beslenme eğilimimden, hem de artık bu marka bana pek de sempatik gelmediği için KFC restoranlarına uğramıyordum. Bayram tatilinde rastlantı eseri birşeyler yemek için uğradığımız KFC restoranında bu durumun hala devam ettiğini gördüm. Herhangi bir KFC restoranında koca bir menü sipariş ettiğinizde, menünüzle birlikte size sadece 1 adet (o da en incesinden) peçete verilir. Malumunuzdur ki, kızarmış pilici yemek için ellerinizi kullanmanız gerekir ve bu ürünü yiyip bitirmeniz için sadece 1 adet peçete mutlaka yetersiz gelecektir.

Ne olacak ki? Peçete istemek o kadar zor mu? Niye büyütüyorsun olayı?
Aslında, eğer ürünü alırken kasada 1-2 peçete daha isterseniz, size tabii ki verilmektedir. Bu durumda problem yokmuş gibi düşünebilirsiniz. Ama beni rahatsız eden konu, 1 adet peçete ile bitirilemeyeceği açıkça belli olan bu ürün için, müşterinin mutlaka peçete istemek zorunda bırakılmasıdır. Çoğu durumda, sadece 1 peçete verildiğini, yemeğinizin ortasında farkedersiniz ve sadece peçete almak için yemeğinizi kesip, tekrar kasaya gitmeniz gerekir. Üstelik, diğer bütün yardımcı malzemeler (pipet, plastik çatal-bıçak, tuz v.b.) açıkta müşterinin alabileceği bir pozisyonda yer alırken, her nedense, peçeteler o bölümde yer almaz ve mutlaka kasadaki görevliden bu değerli nesneyi istemeniz gerekir.

Müşteriyi dinleyen kim?
Bu durum beni çok rahatsız ettiği için, sanırım 2 yıl önce KFC’nin uluslararası web sitesinden kendilerine bir şikayet mesajı da iletmiştim. Mesajıma gelen cevap da, samimiyetten uzak ve KFC’nin müşteriyi nasıl aptal yerine koyduğunun bir kanıtıydı aslında. Cevapta, KFC’nin aslında müşterilerine çok değer verdiği, ancak bu durumun peçete tasarrufu ile ilgili değil de, çevreci kaygılar ile alınmış olan bir önlem olduğu belirtilmekteydi. Zaten istediğiniz zaman size peçete kasada verilmekteydi. Daha ne istiyordunuz ki?

Bu mesajdan sonra, en azından uzun bir süreliğine KFC restoranlarında yemek yememeye karar vermiştim. İşte bu bayramda da, bu uzun ayrılıktan sonra KFC restoranlarında ilk yemek yiyişimdi. Ve hiçbir değişiklik olmadığını görüp, kendimi tekrar kandırılmış hissettim.

Bilanço karı planlamakla, müşteriyi dinleyerek kar etmek arasında fark var!
Peki KFC hangi zihniyetle bu uygulamayı gerçekleştiriyor? Tabii ki bir takım (kusura bakmayın ama burada kötü anlamda bu terimi kullanacağım) muhasebecilerin basit hesapları ile. Bu şöyle bir hesap: Her yıl bütün KFC restoranlarında toplam 100 milyon menü servis ediliyor. Her menüde verilen 2 adet peçetenin maliyeti (tanesi atıyorum 0.5 centten) 1 milyon USD yapıyor. E o zaman bilançoda bütçe karı çıkartmanın çok kolay bir yolu var! Her menü ile 1 peçete verelim, bütçemizde 500 bin USD kara geçelim!

Evet, hesabın böyle yapıldığına %100 eminim. Ve beni asıl rahatsız eden de bu.

Hesaplanmayan şeyin ise, müşteri memnuniyeti ve müşteri sadakati olduğu çok açık.

Yazık ki, uluslararası çalışan bu kadar büyük kurumların bile doğru dürüst bir müşteri ve pazarlama stratejisi danışmanları yok. Yoksa var da mı böyle oluyor? Öyleyse durum daha da vahim!

İlk aklınıza gelen marka hangisi? Anket Sonuçları

“İlk aklınıza gelen marka hangisi?” başlığı ile açtığım anketime toplam 16 adet yorum yapıldı. Bu yorumlarda da 18 farklı markanın, 20 kere adı geçmiş durumda. 12 yabancı, 6 yerli markanın yer aldığı bu liste aşağıdaki gibi.

Yabancı Markalar
Coca-Cola, 2 adet
Apple, 1 adet
Nokia, 1 adet
DMC, 1 adet
Philips, 1 adet
PlayStation, 1 adet
McDonald’s, 1 adet
Google, 1 adet
Nestle, 1 adet
BMW, 1 adet
Acer, 1 adet
IBM, 1 adet

Yerli Markalar
Arçelik 2 adet
Selpak, 1 adet
Orkid, 1 adet
Eczacıbaşı, 1 adet
Galatasaray, 1 adet
Turkcell, 1 adet

Listeden göreceğiniz gibi, en çok hatırlanan yabancı marka Coca-Cola (2 adet), yerli marka ise Arçelik (2 adet) olmuş. Örnek kütle her ne kadar çok küçük olsa da, çıkan sonuçlar bana enteresan geldi. Çünkü, birçok kişi, dünyanın en çok bilinirliğe sahip markasının Coca-cola olduğunu zaten biliyordur herhalde. Türkiye için de Arçelik hemen hemen aynı konumda.

Bu arada, sonuçları etkilememek için, anketime kendi aklıma gelen markayı yazmamıştım. Benim ilk aklıma gelen marka Coca-Cola olmuştu.

Katılanlara ilgilerinden dolayı teşekkür ederim.

Tag: , ,

Dikkat! Vücudunuz eskiyor!

Vücudumuz ile ilgili bir gerçeği aslında pek de fark etmiyoruz günlük yaşamımızda. Vücudumuz, biz doğduktan ve gelişmemizi tamamladıktan sonra eskimeye başlıyor. Gözümüz, kulağımız, kalbimiz, kemik-kas ve damar yapımız, dişlerimiz; hepsi her geçen gün eskiyorlar. Aynı bir otomobile ne kadar iyi bakım yaparsanız yapın zaman içerisinde eskisi kadar atak olmaması ve bakımlı gözükmemesi gibi, vücudumuz da her geçen gün biraz daha eskiyor, bu bir gerçek.

Ama biz ancak vücudumuz arıza yapmaya başlayınca bu gerçeğin farkına varıyoruz. Dişlerimiz tek tek elden gitmeye başlayınca, gözlerimiz gözlüğe rağmen eskisi gibi göremeyince, sırtımızdaki ağrılar ne yapsak da geçmeyince, kalbimizin damarlarındaki tıkanıklıklar başlayınca v.b.

Peki ne yapacağız. Bu karamsar bir tablo mu?

Yapabileceğimiz tek şey, vücudumuzun da eskidiğini farkedip ve kabullenip, ona elimizden geldiğince iyi bakmak. Biz ne yaparsak yapalım o eskiyecek, ama en azından bunun daha geç olmasını sağlayabiliriz. Nasıl mı? Öncelikle en çok eskimesine sebep olan faktörleri azaltarak. Yani, sigara içmeyerek, aktif bir yaşam tarzı benimseyerek, sadece günü kurtarmaya çalışmaktansa, yaşadığımızı farkettirecek aktiviteler yaparak, büyük şehirlerin tek yaşanabilecek mekan olduğu önyargısından kurtularak, yediklerimize dikkat ederek, sevdiğimiz işleri yaparak, sevdiklerimize vakit ayırarak.

Ülkemiz insanının büyük bir çoğunluğu, günlük yaşam mücadelesine ve hırslarına öyle dalmış durumda ki, artık kendi özünün ne olduğunun, yaşamın anlamının ne olduğunun farkında bile değil.

Artık özümüzü ve vücudumuzu anlamaya çalışmanın, çevremizle barışmanın, hayatı fark etmenin, dünyanın şehirleri dışındaki güzelliklerini de fark etmenin zamanı sizce de gelmedi mi?

E-ticaret’te müşterinin işini kolaylaştırmak

Artık ülkemizde de çok sayıda e-ticaret gerçekleştiren kurum/site mevcut. Benim gibi e-ticaret’ten korkmayanlar için :-), bu siteler hayatı çok kolaylaştırabiliyorlar. Internet’in ülkemizdeki ilk günlerinden beri bu sektörün içindeki bir insan olarak, o günlere göre önemli mesafe aldığımızı görüyorum. Ancak, yine de, birçok kurumun, kendini tüketicinin yerine koyarak çözüm üretmediğini tahmin ediyorum. Çünkü, yapılan uygulamalar, genellikle tüketicileri çevrimiçi (online) alışverişe teşvik edecek yapıda değil. Bununla ilgili olarak bugünkü yazımda özellikle bir konunun üzerinde durmk istiyorum.

Ürünü görmek, hissetmek!
Çevrimiçi alışverişlerde, tüketici satınalma kararını etkileyen en önemli etkenlerden biri de, ürünün yeterince detaylı olarak incelenebilmesidir. Müşterilerin ürünlere fiziksel olarak dokunmalarının (şu an için :-)) mümkün olmadığı bu ortamda, müşterinin ürün özelliklerini yeterince hissedebilmeleri, sitede yer alacak görsel malzemelerin çeşitliliğine ve kalitesine doğrudan bağlantılıdır. Bunun için, bence aşağıdakilere dikkat edilmesi faydalı sonuçlar verecektir:

Ana sayfa: Müşterilerin e-ticaret sitesinin ana sayfasına girdiklerinde, sitedeki ürün çeşitleri ve o andaki fırsatları en hızlı şekilde algılamalarını sağlayacak görsel malzemelere yer verilmelidir. Yani, kampanya varsa, kampanya ile ilgili ürün görsellerine, yeni ürün varsa, bu ürünlerle ilgili görsellere yeterince yer verilmelidir. Aşağıda göreceğiniz landsend.com anasayfası buna güzel bir örnek (büyük resimler için, resime tıklayın).


Kategori sayfaları: Müşterilerin, alt kategorilerde dolaşırken, ürünlerin küçük resimleri ile, daha alt sayfalara inmeden, ürünün kabaca neye benzediğini görebilmelerine olanak tanınmalıdır. Aşağıda, yine landsend.com‘dan aldığım kategori ve alt kategori sayfalarını göreceksiniz.



Ürün sayfaları: Bu sayfalarda, ürünün hemen görülebileceği genel bir fotoğrafının yanında, detaylı incelemenin yapılabileceği büyük ve farklı açılardan çekilmiş fotoğraflara yer verilmelidir. Ayrıca, ürünün farklı renk ve malzeme ile üretilmiş çeşitleri ile ilgili görsellerin de yer alması faydalıdır. Bununla ilgili çok çok beğendiğim bir örneğin ekran görüntüsünü aşağıda bulacaksınız. Bu örnekte, ürünün büyük fotoğrafının görülmesi için linke tıklandığında, ayrı bir pencere açılarak, ürünün fotoğrafı ve farklı malzemeleri ile ilgili bilgi veriliyor. Ancak, en beğendiğim özellik, ürün fotoğrafının istediğiniz kadar büyütülebilmesi. Öyle ki, bir pantolonu incelerken, kumaşın dokumasının detayına kadar büyütme yapmanız mümkün oluyor. Üstelik, aynı büyütme oranındayken, farklı kumaşları seçtiğinizde, ürünün yeni görüntüsü hemen ekrana gelmekte. Çok başarılı! Bence burada anlattığıma bakmayın ve sitedeki ürün sayfasına buraya tıklayarak gidin, sonra da ürün fotoğrafının altındaki “larger view” yazısına tıklayın. Açılan pencerede dediklerimi deneyebileceksiniz.




Müşterinin işini kolaylaştımak, sizin de işinizi kolaylaştıracak
Kısacası, webde ticaret yapanların, potansiyel müşterilerinin satınalma kararlarını kolayca vermelerini sağlayan görsel malzemelere sitelerinde yeterince yer vermelerinin, hem satışlarının artmasını sağlayacağını, hem de müşterilerin yanlış anlamalarından kaynaklanacak bir çok problemi baştan önleyeceğini düşünüyorum. Bunun için, başta biraz daha fazla çaba sarf etmek gerekse de, karşılığının fazlasıyla alınacağı bir yatırım bence. Sonuçta kararı her zaman müşteri verecek!

Tag: , , ,

Pizza nasıl farklılaştırılır?


İşte güzel bir farklılaştırma örneği. Şimdi kornette pizza yiyebileceksiniz. İki farklı şirket aynı tipteki ürünü satmaya başlamış durumda. Pizza hamurundan yapılmış olan kornet içerisinde, farklı malzemeler ile servis yapılıyor. Tatlı olan versiyonu da mevcut.

Ne kadar başarılı olacağı tartışılabilir ama, benzer ürünler arasından sıyrılabilmek için iyi bir buluş bence.

İlgili siteler: http://www.crispycones.com ve http://www.konopizza.com

Tag: , , ,

P&G ve Danone Amblemleri


Geçtiğimiz günlerde Danone Grup’un amblem/logosuna bir web sitesinde rastlayınca, birden bunun eski Procter & Gamble logosuna ne kadar benzediğini fark ettim. Benim yaptığım araştırmaya göre, P&G bu logosunu kullanmayı 1991 yılında bırakmış. Bildiğim kadarı ile iki şirketin bir bağlantısı da yok.

Bilgisi olan var mı? Fikriniz nedir.

Tag: , , , ,

Otomax.com



Bugün otomax.com‘u ziyaret ettiğimde tasarımlarını yenilediklerini gördüm. Güzel-çirkin olmuş tartışılır, ancak, bu yeni tasarımın Firefox kullanıcıları düşünülerek tasarlanmadığını hemen fark ettim. Çünkü ana sayfadaki flash uygulamaları garip şekilde çalışıyordu. Alt sayfalara indikçeyse, daha da garip sayfalarla karşılaşmaya başlıyorsunuz.

Acaba ajanslarımız ve web tasarımcılarımız ne zaman sadece Internet Explorer uyumlu site tasarlamak kolaylığından vaz geçecekler. Eskiden olsa bu bir derecede kabul edilebilirdi belki, çünkü kullanım oranına göre IE’nin rakibi yok denilebilecek durumdaydı. Şimdi ise, azımsanmayacak oranda kişi, artık Firefox tarayıcısını tercih ediyor. Bunu görmek için sadece site trafik istatistiklerini kontrol etmeleri yeterli. Otomax bu konuda tek örnek değil tabii ki.

Farklı tarayıcıları desteklemek bile günümüzde yeterli değil, farklı cihaz ve platformları da göz önünde tutmak gerekiyor.

Yukarıda biri IE’de diğeri ise Firefox’ta açılmış otomax.com sayfalarını alt alta göreceksiniz.

Tag: , , , ,

İlk aklınıza gelen marka hangisi?

Evet, hemen şimdi elinize bir kalem alın ve ilk aklınıza gelen markayı önünüzdeki bir kağıt parçasına yazın. Sektör, yerli/yabancı farketmez, sadece düşününce aklınızdan geçen ilk marka ne oldu onu not edin.

Evet, şimdi lütfen bu markayı bu yazının yorumlar bölümüne ekleyin.

Bakalım bu blogun okurları arasında ilk akla gelen markalar hangileri olacak.

Herhangi bir sektörde, ilk akla gelen marka olmak bütün şirketlerin en büyük hayalidir herhalde. Sektör ayırt etmeden ilk akla gelen marka olmak ise, çok daha büyük bir değeri ifade etmekte. Bakalım hangi markalar bu şerefe ulaşacaklar 🙂

Ben sizi etkilememek için hangi markanın aklıma geldiğini yazmıyorum. Siz de etki altında kalmamak için önce yorumlar bölümüne bakmayın!

Waybackmachine


Archive.org çok kapsamlı bir Internet arşivi. Bu arşivin bence en ilginç bölümlerinden biri de Waybackmachine adlı bölümü. Bu bölümde, dilediğiniz bir web sitesinin, zaman içinde hangi aşamalardan geçtiğini görebiliyorsunuz. Yani, bir sitenin, hangi dönemde hangi tasarıma ve içeriğe sahip olduğunu görmeniz mümkün. Waybackmachine, bir web adresinde zaman içindeki değişimi takip ederek, bunları periyodik olarak arşivliyor. Ben MSN’in 1996 yılındaki haline baktım, aşağıdaki gibiymiş o zamanlar. Farklı sitelere baktıkça, farkında olmasak da, yavaş yavaş webin aslında ne kadar önemli değişimler yaşadığını gösteriyor bence Waybackmachine.


Waybackmacnine’i denemek isterseniz, buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

İyi eğlenceler!

Tag: , , , ,